💣 Enhpen - Fever 🔥
Eve geldiğimizde neredeyse zor yürüyen Jungkook'u zorla duşa sokmuş ve soğuk suyu açarak kendine gelmesini dilemiştim. Çığlık çığlığa geçen dakikalardan sonra onu banyoda yalnız bırakıp kafeinin biraz olsun zihnini açacağını umarak mutfağa ilerledim.
Hazırladığım kupalara sıcak suyu koyarken Jungkook duştan çıkmıştı. Gözlerimi büyüterek yatak odama giden sarhoş çocuğa baktım. Üzerinde benim pembe ve kısa bornozum vardı. Bacaklarının neredeyse yarısını açıkta bırakan bornozumu gördüğümde dudaklarımdan bir çığlık kaçmıştı. Kahveleri tezgahın üstünde bırakıp koşar adımlarla odama ilerledim. Jungkook pembe bornozla yatağıma uzanmış ve üzerini de neyseki beyaz pike ile örtmüştü. Derin bir nefes aldım.
"Sen delirdin mi ? Sana havlu vermiştim." Jungkook gözlerini kapatıp omuz silkti. Küçük bir kız çocuğu gibi gözüküyordu. Yanakları alkolün etkisiyle kızarmış, ıslak saçları birbirine karışmıştı. Saçından damlayan su damlacıkları yastığımı sırılsıklam yapmıştı. Derin bir nefes aldım ve sıkıntılı bir şekilde geri verdim.
Dolaptan bir havlu çıkarıp Jungkook'a doğru yürüdüm ve kapattığı gözlerini açması için kolunu sertçe dürttüm. Saçlarını kurutmazsak kesinlikle hasta olurdu. Bunu biliyordum. Birlikte yaşadığımız zamanlardan öğrenmiştim.
Jungkook tek gözünü aralayıp bana baktı ve gülümsedi.
"Saçlarını kurutalım." Dedim kolundan tutup onu kaldırmaya çalışarak. Jungkook fazla zorluk çıkarmamış ve yatakta doğrularak bana yardımcı olmuştu. Beyaz havluyu nazik olmaya çalışarak saçlarına götürdüm ve kurutmaya çalıştım. Zaten karışık olan saçları iyice birbirine girmişti. Havluyu bir kenara atıp ellerimi saçlarına daldırdım ve düzeltmeye çalıştım. Tam o sırada Jungkook parmaklarını bileğime dolamış ve artık iki gözünüde açarak yüzüme bakmıştı. Gözlerimi kısıp onun gibi ben de ona baktım.
"Neden ?" Diye sordu neredeyse fısıldayarak. Oturduğu için ona tepeden bakıyordum. O da yüzüme bakmak için başını yukarıya kaldırmıştı. Yüzü oldukça yakınımdaydı. Alkol kokan nefesinin tenime çarptığını hissedebilecek kadar yakınımda. Gözlerimi kırpıştırdım.
"Ne neden ?" Parmakları hala bileğimdeyken beni kendine çekmiş ve yüzlerimiz arasındaki boşluğu neredeyse kapatmıştı.
"Neden ben hariç herkese gülümsüyorsun ?" Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
"Neden o pamuk gibi kalbin sadece bana gelince taş kesiliyor ?" Sarhoş birine göre oldukça net konuşuyordu.
"Neden sadece bana gelince düşünmeden konuşuyor ve ne hissedeceğimi umursamıyorsun ?"
Lisede değişim öğrencisi olarak geldiğim bu ülkede 6 sene kalmış ve şimdiye kadar kalbimde böyle garip bir çarpıntı hissetmemiştim. Kalbim sanki kilometrelerce koşmuşum gibi hızlanırken nefesimi de kontrol edemez olmuştum. Hatta belki titriyordum bile. Jungkook'a ilk defa bu kadar yakın olmanın vermiş olduğu bir yan etki miydi bu ?
Yabancısı olduğum bu hisse son vermek için geri çekilmeye çalıştım ancak beni o kadar sıkı tutuyordu ki bunu başaramamıştım.
"Neden ?" Diye sordu tekrar fısıldayarak. Ona cevap verecek cesareti kendimde bulduğumda dudaklarımı araladım.
"Çünkü sadece senin yanında bu kadar rahatım. Çünkü sadece seninleyken kendim gibi davranabiliyorum." Derin bir nefes alarak gözlerinin içine baktım.
"Çünkü sadece senin yanında rol yapmıyorum." Tam o anda hiç beklemediğim bir şey gerçekleşmiş ve Jungkook aramızdaki o milimetrik mesafeyi kapatarak dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. O üç saniye bana dakikalar hatta saatler gibi gelirken tenimin cayır cayır yandığını hissetmiştim. Hiç ağaç bulunmayan bir çayırda tek başımaydım ve yıldırım da tam beklenildiği gibi bana çarpmıştı.
O üç saniye içinde onu hızla geri ittim ve şaşkınlıkla etrafa bakındım. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmediğim bir durumun tam ortasındaydım. Ancak Jungkook zehri çoktan kanıma enjekte etmişti.
Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Kendinden emin bir duruşu vardı. Yaptığının farkında ve pişman değildi. Bu sarhoşluk alameti miydi yoksa yaşanan her şey gerçek miydi ?
"Sen...sen ne yaptığını sanıyorsun ?" Diye sordum kekeleyerek. Jungkook hiçbir şey söylemiyor, şehvet dolu gözlerini üzerimden çekmiyordu da. Bir kaç dakika sadece birbirimize baktık.
Görünmez bir el sanki beni sırtımdan Jungkook'a doğru itiyordu. Şeytan ise kulağıma fısıldıyor, Jungkook'un yumuşak dudaklarını bir kez daha hissetmem için kanıma girmeye çalışıyordu. Dediğim gibi Jungkook o zehri kanıma çoktan vermişti.
Kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi atarken sonunu düşünmeden bir kez daha buluşturdum dudaklarımızı. Jungkook sanki bu anı bekliyormuş gibi beni kendine çekmiş ve kucağına düşmeme sebep olmuştu. Tuttuğu bileklerimi çekerek ellerimi boynuna doladım. Nefeslerimiz birbirine karışırken sanki bu ilk değilmiş gibi öpüşmeye devam ettik. Aklımın ucundan bile geçirmediğim bu hayali yaşıyor olmak neredeyse kalbimi patlatacaktı.
Yıllarca bastırdığım duyguların açığa çıkması mıydı bu yaptığım yoksa anlık bir hevesin kurbanı mı olmuştum bilmiyordum. Bildiğim tek şey bilinci yerinde değilken bu anı yaşıyor olmaktan pişman olacağımdı.
Şimşek çarpmışçasına aniden geri çekildim ve hızla Jungkook'un kucağından kalktım. Bu yanlıştı. Bu çok yanlıştı. Bunu yapmamalıyım.
Elimle dudaklarımı örterek geri adım attım ve yüzüne bile bakmadan hızla odadan çıktım. Bu yanlıştı. Yıllardır kardeşim gibi gördüğüm adamı öpemezdim. Onun için heyecanlanmaz, ona karşı bir şeyler hissedemezdim.
Bu asla yaşanmamalıydı. Ancak yaşanmıştı. Bu gerçeği kimse değiştiremezdi.
-
Bölüm sonu değerlendirmelerinizi alalım bakalım. Böyle bir bölüm bekliyor muydunuz ? Bundan sonra neler olcak ? Tahminleri alalım😜🥵
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When We're High | Rosékook
FanficElimde sadece tek bir valizle Kore'ye geldiğim gün beni havaalanında saçları sapsarı, kaşları ve dudağı delik, deri ceketli, asık suratlı bir çocuk karşılamıştı. Alelacele valizimi elimden alıp yarım yamalak bir İngilizceyle konuştu; "Kore'deki ail...