Ağzıma takılan şarkıyı evin içinde dans ede ede söylerken bir yandan da hazırlanmaya çalışıyordum.
Bugün büyük bir şirketin bilmediğim bir nedenden dolayı kutlaması vardı ve ben oraya garson olarak gidecektim.
Bir artı bir evimde bana giymem için verdikleri saçma sapan garson kıyafetini giymeye çalışıyordum. Ne kadar rahatsız olsa da giyecektim çünkü tek gece çalışacak olmama rağmen verecekleri miktar gerçekten beklediğimin üstündeydi.
Eh paraya olan ihtiyacımı düşünürsek benim için büyük bir fırsat olarak sayılıyordu bu iş. Aynı zamanda iş bittikten sonra birkaç içki de dağıtılacaktı çalışanlara ve ben bu fırsatı asla kaçırmazdım.
Ne demişler efendim; nerede beleş oraya yerleş.
Ben de bu mottomla hayata tutunuyorum.
Fazla lüks olması beni biraz geriyor olsa da bir geceliğe bu kadar alma fikrini elimin tersiyle itemezdim. Hem en fazla ne olabilirdi ki?
Üstüme son kez aynadan bakıp ceketimi de giyerek evden çıktım.
Klişe beyaz gömlek üstüne ismini bilmediğim ama her garsonun giydiği siyah düğmeli şeyden giymiştim. Altımda ise basit bir siyah dar kumaş pantolon vardı.
Uzun bacaklarıma tam oturan pantolon ve vücudumu saran gömlekle gerçekten çok yakışıklıydım be.
Siyah saçlarımı kendi haline bırakmış ve tıraş olmuştum, açığa çıkan pembe dudaklarım ve kara gözlerimle çok tatlı duruyordum.
Kendime öve öve geçirdiğim yolu sonunda bitirmiş ve lüks olduğu her halinden belli olan otele gelmiştim.
Şimdi tabi biz zenginler gibi, lüks olan ön kapıdan giremiyorduk. Arkadaki izbe yerden giriyorduk çalışma alanımıza.
Kahrolsun kapitalizm.
Adımlarımı hızlandırıp hemen çalışacağım yere girdim. Orada bana genellikle bu tür işleri sağlayan arkadaşım Bahadır'ı arıyordum.
Bahadır uzun süredir arkadaşımdı. O da farklı nedenlerden dolayı benim gibi ailesinden ayrılmıştı ama o benim aksime okumayı değil bu türlü işlere atılmayı seçmişti.
Zeki çocuk vesselam. Bu devirde aklı olan okumaz zaten.
Omzuma dokunan elle arkamı dönünce Bahadır ile yüz yüze gelmiştim.
"Vay vay vay. Kardeşim ortalık alev almak üzere bak yanıyorsun şu an" diyen salak arkadaşıma bakıp gülmeye başladım. Ne kadar kötü esprileri ve saçma şakaları olsa da seviyordum keratayı. Beni ben olarak kabul eden nadir kişilerden biriydi o da.
"Oğlum dur hele stresten altıma sıçacağım bu nasıl ortam lan" diye hafif korkulu sesimle sorunca sırıtmıştı.
"Alışırsın bir şey olmaz merak etme he ama dur iş başlamadan hemen özet geçeyim. Gel önce insanları görebileceğimiz bir yere geçelim. Dikkat etmen gereken kişiler var."
Aha bunu dedi değil mi? Kesin o insanlarla boktan tecrübeler yaşayacaktım.
"Söylemesen mi lan şimdi tanıtırsan kesin stres olur onların yanında mal mal hareketler yaparım yanlışlıkla"
"Sen her halükarda mal mal hareketler yapacaksın zaten o yüzden bilmen lazım" demesine gözlerimi devirmiştim.
Yüksekçe bir yere gelmiştik, bizi aşağıdakiler göremezdi buradan. Kocaman bir alan vardı, hemen sol taraftan yukarıya doğru dolanan bir merdiven duruyordu ve biz de o merdivenin çıktığı yerdeydik ama sağ arka taraftan girmiştik buraya.
Umarım anlamışsınızdır çünkü ben de anlamadım. Basit bir otel yapmak bu kadar mı zordu arkadaş!
Ben bunları düşünürken Bahadır elini sarışın ve gerçekten heteroseksüel olsaydım dibimin düşeceği bir kadına doğru uzattı.
"Bak kardeşim bu kadını gördün mü?" Diyince kafamı sallamıştım.
"Hah işte bu kadın bu şirketin sahibinin sevgilisi Ayla Yılmaz. Aşırı burnu büyük ve aşağılamaya bayılan bir kadın. Çok çevresinde dolaşma hatta hiç dolaşma köşelerde falan gez sen"
Diyince onaylamıştım onu çünkü egoist insanlara alerjim vardı kaşınıyordum yanlarında sonra da kendimi kaşımak yerine yanlışlıkla onları kaşıyordum.
Az önce kendimi övmüştüm evet ama ben kimseyi asla va asla aşağılamazdım. Sadece kendimle barışık bir insandım ben.
"Şimdi onun yanında duran esmer kısa saçlı kadın var ya o da bu şirketin sahibinin kardeşi Burcu Akel. Az önceki kadının tam tersi, herkesle iyi anlaşır enerji dolu, tatlı bir kadın. Onun yanına gidebilirsin" diyince yine onaylamıştım onu.
"Şurada gördüğün sarışın yakışıklı var ya" diyince gösterdiği yere baktım ve dudaklarımdan şu iki kelime döküldü;
"Hey maşşallah"
"Oğlum bunu diyeceğini biliyordum lan. Cidden ha eğer gay olsaydım kesin yavşardım bu herife taş gibi mübarek"
"Vay anasını ya bu zenginler neden bu kadar yakışıklı ya da güzel? Paran olunca otomatik yüklüyorlar mı acaba. Al sana hem para hem de muhteşem bir yüz her şeye sana. Bize ne kalıyor lan sonra"
"Sik kalıyor kardeşim büyüğünden"
"Bari o kalsa o da yok amına koyayım" diye sitem edince yüzünü buruşturdu.
"Neyse devam edelim o zaman. Bu gördüğün yakışıklı da şirketin ortağı Bartu Fırat. Kişiliğini tam bilmiyorum o yüzden yakışıklılığına kanıp çok bulaşma bence "
"Sarışın tercih etmiyorum" diye kestirip attım. "Ha bir de bir şey soracağım lan. Bunların soyadlarında neden hiç Oğlu eki yok zengin değiller mi lan bunlar" diyince gözlerini devirip enseme geçirdi elini. "Sus Gündüz sus. Devam ediyorum şimdi. Eğer esmer seviyorsan bu son söyleyeceğim kişi çok hoşuna gidecek demedi deme." Dediğinde hevesle kafa salladım.
Ne var yani güzele bakmak sevaptır. Bende anca buradakilere bakacağıma göre en azından biraz sevap kazanmalıydım değil mi?
"Bir dilini çıkaramadığın kaldı it. Neyse bak bu kişi de, şu köşeyi görüyor musun sahnenin yanındaki" kafamı salladım.
"Orada bak bir esmer uzun boylu bir şey var, siyah takım elbise giymiş"
"Herkes siyah takım elbiseli dingil"
"Sus bir lan aha şurada bak mavi gözlü olan o da şirketin sahibi işte, Barış Akel." diyince kadrajıma giren bedenle donup kalmıştım.
Hassiktir. Bu adam marketteki mafya değil miydi?
Bitirdik bakalım bu bölümü de. Hepinize iyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASİYER / GAY
Romance(TAMAMLANDI) Bir mafya ve kasiyerin aşkı. Eğlenceli bir kurgu olmasını umuyorum. *Küfür, cinsellik, şiddet ve argo içerir.