Ağlamaktan şişmiş gözlerimle yatakta sol tarafima dönerek biraz da o tarafımın uyuşmasına neden olmaya karar verdim.
Adı ağza alınmayacak gecenin üstünden dört gün geçmesine rağmen gelen giden kimse olmamıştı.
Dört gün boyunca acaba arar mı diyerek telefonumu dibimden ayırmamıştım, buna rağmen ne bir mesaj ne de bir arama gelmişti. Bende o sırada yatağımda ağlaya ağlaya helak olmuştum.
Bok vardı da o salak yere gitmiştim. Neyseki parasını almıştım yoksa kimse beni tutamazdı yakardım tüm mafya camiasını.
Hayır bir de salak gibi doğum gününü bilmememe takılmıştım. Tamam o kadar yakın bir ilişkimiz yoktu ama o sarı yılanın bilip benim haberimin olmaması çok koymuştu.
Ha diyorsunuz ki pezevenk bilsen sen ne yapabilecektin? Haklısınız bir bok yapamazdım hele ki o şekilde bir parti asla veremezdim.
Ama ben ona küçükken annemin doğum günlerimizde yaptığı bisküvili pastadan yapardım. Çok da güzel yapardım hem de.
Bu düşünceyle yüzümü buruk bir tebessüm kaplasa da gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu.
Şu an dizinde ağlayabileceğim bir annem bile yoktu. Tamam belki en çok beni o korumuştu ama babam denen şerefsiz göndermiyordu yanıma.
Anne özlemiyle yanan yüreğim içimi daha da daraltırken pasta yapma fikri aklıma geldiği için ayağa kalktım. Zihnimi bu şekilde meşgul etmek iyi gelecekti galiba.
Banyoya girerek elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa adımladım. Zaten göt kadar evdi iki adımda ulaşmıştım.
Kahverengi plastik bir milyoncudan aldığım çekmeceden eksik etmediğim pudingi çıkarırken tekrar ağlamaya başlamıştım.
Şimdi birlikte yiyor olabilirdik şerefsiz herif.
Ağlaya ağlaya malzemeleri ocağa koyduktan sonra karıştırmaya başlamıştım. Dalgın dalgın mutfağın kıytırık penceresini izlerken gözüme çarpan görüntü kalbimin hızla atmasına neden olmuştu.
Minik bir kedi nasıl olduğunu anlamadığım bir biçimde penceremin önünde durmuş titriyordu. Havanın soğuk olmamasına rağmen onun bu titreyişi beni mahvetmiş ve ocağın altını kapatarak pencereye yönelmiştim.
Özür dilerim bisküvili pastam seni başka zaman yemek zorundayım.
Kediyi korkutmadan pencereden uzanıp hemen ellerimin arasına aldım. Minik bedeni tir tir titrerken miyavlamaya başlamıştı bile. Göğsüme doğru yaklaştırarak kafasını koymasını sağladığımda sanki bu hareketimi bekliyormuş gibi hızla kulaklarını tişörtüme sürtmeye başlamıştı.
Bembeyaz tüyleri ve yüzünün ortasında minik pembe bir burnu vardı. O kadar tatlı duruyordu ki küçük kafasını ısırmamak için zor tutmuştum kendimi.
Sevme işini sonraya bırakarak hızla küçük bir kaseye su koymuş ve tek elimle yüzüne yaklaştırmıştım. Yavrum ne kadar susuz kalmışsa dilini hareket ettirerek hızlı hızlı içiyordu.
Yeterince su içince kafasını kaldırmış ve bana bakmıştı masum masum. Kaseyi tezgaha koyduktan sonra bu minik şeyi veterinere götürme kararı almıştım.
Galiba yeni bir ev arkadaşım olmuştu.
Bu düşünce beni dört gün içinde ilk defa içten bir şekilde gülümsetirken hemen üstümü değiştirmek için odaya girmiştim. Minik kediyi odamdaki koltuğa koyup dolabıma yöneldim hemen.
Evin içinde, koca adam olmama rağmen pazardan on liraya aldığım ayıcıklı pijamalarla gezdiğim için bu halimle dışarı çıkamazdım.
Elime gelen ilk şort ve tişörtü üzerime geçirirken hızlı hareket etmeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASİYER / GAY
Romance(TAMAMLANDI) Bir mafya ve kasiyerin aşkı. Eğlenceli bir kurgu olmasını umuyorum. *Küfür, cinsellik, şiddet ve argo içerir.