Levi küçük bir kasabada kardeşi Mikasa ile yaşıyordu. Kendisi kasabanın şifalı çaycısıydı. Farklı farklı ot ve çiçeklerden şifalı çaylar yapardı. Kısacası kendisi kasabanın doktoru gibiydi. Kasabada ilaç satılmıyordu. Ancak yakındaki şehirde satılırdı. O da diğer köylüler için alınması imkansız bişeydi. Çünkü kasaba şehirden uzaktı.
Kardeşi ise yakındaki bir ormanda avlanırdı. Geçimlerini bu yoldan sağlarlardı. Mikasa ve Levi arasıda çok fazla yaş farkı olmamasına rağmen çok iyi anlaşamazlardı. Ama yine de her durumda birbirlerini koruyup kollarlardı.
Kasabada bir sürü güzel ve soylu kızlar vardı. Fakat buna rağmen Levi hepsine taş çıkartabilecek güzellikteydi. Hem zaten kendisine takıntılı birisi de vardı. Hiç yanından ayrılmaz, onun gönlünü almaya çalışırdı.
—•—
"Buyrun bu çayı bir hafta boyunca kullansın. İyileşiceğini düşünüyorum. İyileşmezse en kusa sürede tekrar getirin lütfen.""Gerçekten çok teşekkür ederiz. Hakkınızı nasıl öderim bilemiyorum."
"Lütfen buna gerek yok. Ben sadece işimi yapıyorum."
Levi bugünlük gelen son hastasına da kapıya kadar eşlik edip kapıyı kapamış, ve kendini küçük ama rahat olan eski kanepesine atıvermişti. Yorgun bir günün ardından çay içmenin iyi olucağını düşünmüş ve mutfağa gidip kendine bir adet siyah çay yapmıştı.
Küçük tahtadan bir sandalyeye oturmuş bir yandan yaptığı siyah çayı yudumluyor bir yandan da eliyle bardağı sıkıca sarmış elini ısıtıyordu.
Saat geç olmuştu ve Mikasa hala gelmemişti. Levi onun için endişeleniyordu. Normalde eve hiç bu kadar geç gelmezdi. Belki de yolunu kaybetmiştir, belki gaz lambası bitmiştir, belki kurtlara yem olmuştur yada kaçırılmıştır gibi düşünceler Levi'yi rahatsız ediyordu.
"Sakin ol Levi. O güçlü bir kız bunu sen de biliyorsun."
Belki içi rahat olmayabilirdi ama onun her ne olursa olsun geleceğini biliyordu.
Ona güveniyordu.Çayı bittiğinde altındaki çayları içmemeye özen göstermiş bir kısmını altında bırakmıştı. Daha sonra bardağını mutfağa koymuş ve temizlik için başına beyaz bezi bağlamaya başlamıştı bile.
-O sırada Mikasa-
Bugün tek bir hayvan bile yakalayamamıştı. Bir tavşan bile. Eve böyle dönmek istemiyordu. Sonuçta abisinin kendisi için bu kadar çabalarken onun böyle eve eli boş dönecek olması onu rahatsız ediyordu.
Birşey bulmak amacıyla ormanda biraz daha gezindi. Havanın karardığını bile farketmemişti. Saat iyice geç olmuştu.
"Saat geç oldu eve dönsem iyi olucak artık."
Eve dönmek için atını yönlendirirken arkasından gelen kurt uğulamalarını duymuştu. Bu tabiki de onun daha çok paniklemesine yol açmış ve bilmediği bir yola girmesine neden olmuştu.
Atını kullanırken dikenli çalılıkların arasından geçiyor bu da vücudunda hafif sıyrıklar bırakıyordu. Ayrıca dikenler kıyafetini paramparça etmişti. Önüne ne çıkacağını bilmeden hızla ilerliyordu.
Çok geçmeden önüne oldukça sığ bir su birikintisi çıkmıştı. Atının ayağı kaymış ve attan düşüvermişti. Az önce taneleyen yağmur şimdi daha da şiddetlenmişti. Atı kendini terk edip giderken arkadından bakmakla yetindi sadece.
Ormanda bir başına yanlız bilmediği yerleri gezintiye çıkmıştı. Aynı zamanda üşüyordu da. Geceleri soğuk oluyordu.
Biraz daha yürüdü. Belki bugünlük kendime kalıcak bir yer bulurum diye düşündü. Bulamazsa ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.
Bu düşüncelerle dolu kafasıyla gezerken aynı zamanda yere bakıyordu. Yerde mor renk bir çiçek görünce durdu. Çiçeği iyice inceledi.
"Bu Levi'nin aradığı çiçek değil mi?"
Levi bu çiçeği bir hastasında kullanmak için arıyordu. Yanlış hatırlamıyorsa bu çiçeğin insan üzerinde uyuşturucu etkisi vardı. Hiç değilse eve bir çiçekle dönebilirdi.
Bir iki çiçek kopardıktan sonra duraksadı. Şimdi koparırsa eve gidene kadar solardı. Çünkü evinin yolunu hala tam bilmiyordu. Bu yüzden bulması uzun sürücekti.
Çiçeklerin geldiği yere baktı. Dahası vardı kesinlikle. Hatta bu çiçekler bir eve aitti. Büyük, çok büyük bir eve. Hatta biraz köşkü anımsatıyordu. Şato gibiydi. Ama hiçbir yaşam belirtisi yok gibiydi. Bahçe yabani otlarla doluydu.
Korku dolu adımlarla eve doğru ilerledi. Kapıyı çaldı ama açan olmadı. Kapıyı hafifçe itti. Ne şanslı ki kapı açıktı. Yavaşça ses çıkarmadan içeri girdi.
"Ş-şey kimse var mı?"
Sormuştu ama kimse ona cevap vermemişti. Kendisi de buranın terk edildiğine kanaat getirmiş ve içeri geçmişti. İçerisi sıcacıktı. Önce içeride biraz oturup soluklanmıştı.
Daha sonra ise odanın kenarında bulduğu ince eski bir yün battaniyeyi üzerine sermişti. Yorgunluğuna yenik düştü ve gözlerini yavaştan kapayıp uykuya geçti.Evet geçen Pinterest'te gezerken kapak fotoğrafını gördüm. Sonra dedim ki neden yazmayayım. Ve sonuç olarak burdayım. Umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「Beauty and the Titan」
RomanceEren, varlıklı bir ailenin oğludur. Fakat kendisi ailesi kadar kibar ve saygılı değildir. O ailesinin aksine bir katildir. Geçmişte sayısız kişi öldürmüştür. Böylesine bir çirkinlik ise sadece ona verilen küçük bir cezadır. 13 yıl gibi uzun bir za...