#2 beauty and the titan

1.6K 107 119
                                    

Sabah yanından gelen bir hırlama sesi ile uyandı. Dünkü kadar şanslı değildi. Tabi ki de tahmin ettiği gibi ev de boş çıkmamıştı.

Uykusundan ayılmak için gözlerini ovuşturdu. Sesin geldiği yöne baktı. Daha net görebilmek için önüne gelen saçlarını arkaya doğru attı. Gördüğü şey ile tamamen dünyadan kopmuştu.

"C-canavar!"

Karşısında duran şeyin bir insan olmasına imkan yoktu. Uzun sivri kulakları, büyük ve biçimsiz ağız şekli ve uzun cadı tırnakları ile kendinin neredeyse iki katı olan bu devasa şey bir canavardan başka birşey olamazdı.

"Sanırım artık buna alıştım."

Kendisi konuşabiliyordu. Beynen bir farkı yoktu belki insanlardan ama görünüş olarak kesinlikle bir insan değildi.

(Medyadaki gibi düşünebilirsiniz.)

Mikasa ilk korkunun verdiği şoku atlatmış ve hızla dış kapıya doğru koşmaya başlamıştı. Kapıya ulaştı ve tokmağı çevirdi ama nafile. Kapı kilitliydi.

"E-evinize izinsiz g-girdiğim için çok üzgünüm. Y-yalvarırım beni bırakın."

"Kıyafet."

Kız anlamamış gibi hafif eğdiği kafasını yerden kaldırmış ve koltukta oturan canavara bakıyordu. Aynı zamanda ona anlamamış bakışlar atıyordu.

"Kıyafetin paramparça olmuş. Önce üstünü değiştir. Belki gözünde bir canavar olabilirim ama o kadar da kalpsiz değilim."

Canavar oturduğu yerden kalkmış ve başka bir odaya geçmişti. Mikasa o zaman koltuğa bırakılmış uzunca bir elbise gördü. Köydeki elbiselere çok benziyordu. Usul adımlarla kanepeye yaklaştı ve kimsenin izlemediğine emin olduktan sonra elbiseyi giymeye başladı.

Elbise beline tam olmuştu. Acaba bu elbiseyi nerden buldu diye düşünmeden edemedi. O böyle düşüncelere dalmışken yan odadan adım sesleri gelmişti. Gitgide yaklaşıyordu. Ne yapacağını tam kestiremeden karar vermiş ve kanepeye geri oturmuştu.

"Yakışmış."

"Elbise ve misafirperverliğiniz için teşekkür ederim. Ancak benim eve dönmem lazım. Abim tüm gün beni merak etmiştir."

O sırada yan tarafına oturan canavardan derin bir hırlama duymuştu. Korku ve kuzgınlıkla karışık bir hırlama. Kalın olan kaşları çatılmış ve uzun tırnaklarını geçirdiği kanepenin yırtılma sesi kulaklarına dolmuştu.

"Hiçbir yere gitmiyorsun."

O sırada Levi—

Aradan tam bir gün geçmiş ve kardeşi hala eve dönmemişti. Onun için meraklanmış ve tüm gece uyuyamamıştı. Annelerine ve babalarına olduğu gibi onu da kaybetmeyi istemiyordu.

Evinden çıktı. Her zaman olduğu gibi bir kez daha gökyüzüne baktı. Güneş ışığı göz kamaştırıyordu. Gözünü gökyüzünden ayırdı ve yavaş adımlarla ahırın yolunu tuttu.

Tabi her zaman peşinden dolanan Erwin'i görmesi bir rutin haline gelmişti. Hiçbir zaman yanından ayrılmaz, evden çıktığı andan itibaren onu takip eder sonra da onunla konuşmaya çalışırdı.

Ama Levi'nin bugün için onun boş konuşmalarına ayırabilecek zamanı yoktu. Bir an önce Mikasa'yı bulmalıydı. O sırada Erwin iyice yanına yanaşmıştı.

"Hey! Nasılsın güzellik?"

"Benimle uğraşma bugün çok meşgulüm."

"Zaten her gün meşgul olduğunu söyleyip bir şekilde beni başından atıyorsun Levi. Ama bu sefer öyle kolay kolay gidiceğimi sanmam."

"İstersen gitme. Ama seninle konuşmayacağım."

"Neden ama. Levi, belki azıcık bana yüz versen azıcık bir umut dolsam, seni dünyanın en mutlu kadını yaparım. Karizma, yakışıklılık, asalet, zenginlik... hepsi var. Daha ne istiyorsun söyle."

"Azıcık beyin! Seni sevmiyorum bunu anlamanı ve o küçük beynine sokmanı!"

Onlar konuşurken Levi yönünü değiştirmişti. Çünkü eğer ormana gidiceğini öğrense imkanı yok rahat bırakmazdı onu. Zaten atını geçenlerde ondan ödünç almıştı. Kendisine ait değildi. Aynı zamanda ahır da onlara aitti.

Levi tam Erwin'den kurtulamayacağını düşünmüş evin yolunu tutacakken karşısında ona doğru hızla koşan bir Hangi gördü. Kendisi bu köyün piskopat falcılarındandı.

(Hanji'yi falcı da yapmadın demezsiniz artık :D)

Erwin ise Hangi'den nefret ederdi. Zaten onu görür görmez uzaklaşmak için izin isteyip gitmişti. Belki de ondan kurtulmak için sadece Hangi'ye gitmesi yeterdi.

"Oho Levi falına bakmama ne dersin?"

"Hangi sana öyle şeylere inanmadığımı söylemiştim."

"Ama bu çok ilginç Levi. Etrafında karanlık görüyorum. Bir kötümserlik. Siyahlar sarmış etrafını aradaki kırmızılıklar süs katmış arasında. Bir zindana mahkum olmuşsun sanki."

"Hanji her zamanki gibi çok abartıyorsun. Ben iyiyim ne karamsarlığı ne zindanı."

"Peki Mikasa'nın iyi olduğuna emin misin?"

Levi duyduğu sözler karşısında gözlerini dört açmış dediklerini idrak etmeye çalışıyordu. Bu Mikasa konusu onun ilgisini çekmişti. Ondan falına biraz daha bakmasını istemişti. Hanji de onu içeri davet etmişti.

Etrafını çeşitli süslü taşlarla çevirmiş mumları yakmış çadırın içinde oturuyorlardı. Hanji gözlerini kapatmış ve çok yüksek olmayacak şekilde mırıldanıyordu.

"O iyi değil Levi. Tutsak edilmiş sanki. Bu da nedir?... Çok çirkin. Bir canavar mı ki bu böyle?"

Bir süre dıraksadı ardından Levi'ye döndü ve ona merakla bakan gözleriyle buluştu.

"Ona yardım etmelisin Levi. Şimdi gitmezsen onu birdaha hiç göremeyebilirsin."

"Ne yapmam gerek?"

"Mikasa'nın her zaman gittiği ormana git ama ayrımdan normal zamanda gittiği yolun zıttındaki yola sap. Patika sana tuhaf ve ıssız gelebilir ama ilerlemeye devam et Levi ne zaman durdun o zaman ümidini kesebilirsin."

「Beauty and the Titan」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin