Gitmekle gidilmiyor ki,
Gitmekle gitmiş olmazsın;
Gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.Son 2 haftadır uyandığım bütün sabahlar gibi o sabaha da lanetler okudum.
Kalbimde acısı hissedilir koca bir boşlukla nefes aldım.
Belki de alamadım.
Öyle büyük bir bilinmezliğin, bunalımın ve kaybolmuşluğun içine düştüm ki düşündüklerimi söyleyemez, söylediklerimi uygulayamaz oldum. Pes de demiyorum.
Uyku en büyük kaçışımken kendimden, ben uykusuzdum.
Ölmeyi düşündüm, sonra korktum. Ölünce geçer miydi?
Varlığından emin olmadığım bir başka dünyayı düşündüm ya da yok oluşumu düşündüm.
Varlığım insanlara yüktü, yokluğum acıtmazdı.
Ama henüz yaşamayı bile becerememişken, öğrenememişken, ölmek kendime haksızlık olmaz mıydı? Olsa bile kimin umrumdaydı?
Saatler geçmiyorken düşüncelerim akrebi peşine düştüğü yelkovanına kavuşturmadı.
Geceler bitmedi, kabuslar bitmedi. Kaygılar bilhassa, korkular asla bitmedi.
Karanlıklar üstümü örterken saat üçü vururken öyle güzel bir acı saplanırdı ki soluma, yokluğunu hissettiren onca şeyi düşürürdü aklıma.
Yolları, yılları, çocukluğumu, hanımeli kokan sokakları, yakıcı yaz sıcaklarını, soğuk kış geceleri sıcacık yorganın altına kıvrılışımı, denizlerin kokusunu, ılık bahar rüzgarlarını, avucumdaki kum tanelerini, çamurlu postallarımı, bahçedeki salıncağı, çatısı akan evimizi, sonra tüm bu düşünceler kayboldu, ama solumdaki acı dinmedi. Artık güzel değildi.
Hava aydınlanmadı.
Acıma gülümsedim, meğer ne büyük boşlukmuş yokluğun.
On yedi yaşımın on yedisine de sığdırmışım seni ama yok olmuşsun. Sanki hiç var olmamışsın gibi.Evinin önünden geçti, gözü balkona gitti.
Sevdiği kadını aradı, orda olmadığını bilsede bakındı.
Umut etti, orada olmasını istedi.
Yoktu.Geçti gitti o sokaktan, bir daha geçmek istemedi.
Yine ilk sığınağı olan anne ve babasına gidecekti.Eline bir demet orkide aldı, topraklarına bıraktı.
Elinde ki suyla çiçekleri suladı, sahi ne kadar acıydı mezarlarda çiçek açması.
Başlarında oturdu, her zamanki gibi eli annesinin toprağını okşadı.Ne kadar çok isterdi, yanağını okşamak.
Toprağını okşaması çok acı değil miydi?Dolan gözlerine inat gülümsedi, çünkü anne ve babasının yanında ağlayamazdı.
Ağlamamalıydı.Titrek bir nefes aldı.
Konuşma zamanı gelmişti.İçinden söylediği her şeyi dile dökme zamanı.
"Sizi çok özledim."
İlk cümlesiydi, sonrası gelmiyordu.
Devamını hıçkırıkları, gözyaşları getirdi."Hani taşa değmesin ayağın demiştin ya anne. Üzerime kayalar devriliyor bil."
Annesi en büyük destekçisi, koruyucusuydu.
Anne sevgisi kadar saf bir sevgi var mıydı?
Canı yanıyordu. Herkese, her şeye sırt çevirmek istedi.
Göçüp gitmek, öylece uyumak istedi.
Bir daha uyanmamak üzere.."Baba, büyüdüm bak. İçimde ki çocuğu öldürdüler. Çocuk kalmak istedim, olmadı. Zorla büyüdüm."
Beyaz mermer, tüm soğukluğu ile vücudunu titretti.
Sevdiklerimizi bekletmek akıl işi miydi?
Ölümün olduğunu neden unutuyorlardı?Kafasını kaldırdı, karşısında duran kişi ile gözleri şaşkınlıkla açıldı.
"Yağmur?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B'A'L
Teen FictionB'elki A'lışman L'azım? Yırtılan ve parçalanan boğazlar bir ırkın katliamı kadar mutlu ederdi dünya devletlerini. Yırtılan boğazlardan arta kalan tükürük ses çıkarmaya yetmesede sana sustuklarımı duydun mu? Kitap kapağı için @scarletmarryy'e teşek...