Simurg

296 268 125
                                    

yasminarts 'a ithafen. İçimden geldi bölüm sana armağan olsun ❣

Eskiden sevdalar daha mı tutukluydu, hasretler daha mı derin?
Sevgilinin saçının bir teline ne şiirler yazılırdı hani.
Bir kez görmekle ne kadar çok sevilirdi insan.
Kapı aralığından uzanan bir baş, perde arkasında bir kadın gölgesi, belli belirsiz bir tebessüm, gözbebeklerinde saklı ateş ve har. Uzaktan da sevilirdi yar.
Mümkündü.
Hem mümkün hem imkansızdı aşk.
Hayatın bir parçasıydı dokunmadan sevmek. Yaklaşmadan.
Aşk bugün var, yarın kaçtı kaçacak bir ada tavşanıydı sanki.
Öylesine ürkek.
Kimse yüzde yüz emin olamazdı aşka 'sahip' olduğundan.
Mülkü yok, tapusu yoktu.
Daha mı anarşisti eskiden aşklar?
Sahi 'yarim' ne güzel kelimeydi. Ağızda akide şekeri.
'Yarim' der sonra bir es verir,
gayriihtiyari susardın.
Söyleyecek söz kalmazdı ardından.
Tek başına kaç cümleye bedeldi kelimeler.
Eskiden harfler daha mı kıymetliydi? Bir mektup yeterdi aylar süren ayrılıkların sessizliğini kapatmaya. Tek bir yemini yeterdi arada ki mesafeleri azaltmaya.
Artık hiçbir şey o kıvamda değil.
İbre şaştı, ayar bozuldu sanki.
El titredi, akort bozuldu sanki. İlişkilerimizin ahengi eskisi gibi değil. Kelime cömerdi, duygu cimrisi bugünün insanı.
Konuşmaya gelince açıyor ağzını, duygulanmaya gelince tutuyor kendini.
Zaman yok ya, hep bir telaş halindeyiz ya, bunca koşuşturma arasında kimsenin durup da duygulanmaya vakti yok.
"Bütün meslekler insan ruhunu kemirir durur. Bir tanesi hariç: Şairlik"
Böyle demişti Charles Bauselaire.
Artık bu durumda değişti.
Şimdilerde şairi dahil bütün meslekler ruhumuzu kemirip duruyor, inceden inceden.
Makyajla kapatıyoruz kemirilen yerlerin üstünü.
Ruhumuzda ki gedikleri, benliğimizde ki oyukları.
Meşguliyetle, sosyallikle, unvanla, kariyerle, şan şöhretle kapatıyoruz. Ama alttan alta birçoğumuz aynı dertten mustaribiz: Tamamlayamadığımız bir eksiklik duygusunu, azalmayan bir bezginliği, sırtımızda un çuvalı gibi taşıyoruz.
Monoton bir değirmen taşı gibi günlerin akışı.
Dönüyor kendi ritmiyle.
Biz o çarkın dışına çıkacak bir aşk arıyoruz.
Sıradışı bir sevda.
Ama gel gör ki ne Ferhat'ız dağları delecek, ne Simurg kuşlarıyız mavilikte kanat çırpacak.
Hem gizliden gizliye masalsı ve destansı bir sevda arıyor hem de masalları ve destanları satır satır siliyoruz.

Sigara şairin altıncı parmağıdır. ✨

~

Derler ki; çok uzun zamanlar önce, kuşlar diyarında Simurg diye bir kuş yaşarmış. En heybetlisiymiş Simurg, kuşların. En güçlüsüymüş. En yüksek dağda yaşar, en büyük avların peşinden gidermiş. Aslanlara kafa tutar, kurtları korkuturmuş...

Bütün kuşlar hayranıymış Simurg'un. Simurg ise bir tanesinin. Erkek bir şahinin aşkına tutulmuş Simurg. Keskin gözleriyle avına süzülüşüne, duruşuna, uçuşuna kaptırmış kendini. Bütün kuşların hayranlık beslediği Simurg, Şahin'i seçmiş. Diğer erkek kuşlar kıskanmış Şahin'i. Ama en çok da küçük, güzel, tatlı bir güvercin kıskanmış. Küçük güvercin, Simurg'la Şahin'in uçtuğu kadar yüksekten uçamadığı için hep uzaktan izlemiş Simurg'u. Onu Şahin'le gördüğü her seferinde kıskanmış, ağlamış sessizce. Yüreği Simurg'un ölümsüz aşkıyla dolarken, ömrü acıyla dolmuş. Sessizce içine dökmüş gözyaşlarını.

Gel zaman git zaman, bir gün Simurg ormana gittiğinde bir bir kurt sürüsünün saldırısına uğramış. Saatlerce dövüşmüş Simurg. Yenememiş sürüyü. Yenilmemiş de. Öldürememiş hiçbirini. Ama ölmemiş de. Kuşlar ormanda bulmuşlar Simurg'un yaralı bedenini. Kartal ve Doğan Simurg'u en yüksek tepede ki evine taşımışlar.

B'A'L Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin