10. BÖLÜM

3.9K 198 9
                                    

"Ama sen gel onu anlat kalbe.
Yürüyor önümde büyük harbe."

Hem şarkı söylüyor hem de önümdeki nehirde taş sektirmeye çalışıyordum.

"O öyle olmaz. Önce düz bir taş seçmen lazım."

Arkamdan Bora abinin sesiyle ona döndüm. Yere eğilmiş taş seçiyordu. Bir yaşı eline alıp bana yaklaştı.

"Bak böyle bir taş olmalı."

Sonra nehire biraz yakşlaştı.

"Biraz yana eğileceksin ve kolunu doğru açıya getirip taşı atacaksın."

Yerden dediği gibi bir taş aldım. Yanına yaklaşıp taşı onun gibi nehire fırlattım.

İlk defa üç kere sektirmeyi başarmıştım. Heyecanla kollarımı havaya kaldırıp ona döndüm.

"Nasıldım?"

"Çabuk öğreniyorsun."

Elini saçıma daldırıp karıştırdı. Ben saçımı düzeltmekle uğraşırken o taş seçiyordu.

Biraz daha nehir kenarında durduktan sonra çadırların yanına gittik.

Toprak abi ve Mert uyanmış oturuyorlardı.

"Günaydın."

Toprak abi "Keyifler yerinde bakıyorum." diyerek beni yanına çekti.

"Bora abiyle nehirde taş sektirdik. Taşı ilk defa üç defa sektirdim."

Saçlarımın arasını öptü. "O zaman benle de mangalda et pişirmeyi öğrenmeye ne dersin?"

"Çok güzel olur derim."

"Ooo bizden önce kalkanlar olmuş. Günaydın."

Aras ve Araf'ta kalkmış ve yanımıza oturmuşlardı.

Bora abi "Bu çok normal değil mi?" diyerek ikizlerle dalga geçmişti.

"Rüzgar abi nerede?"

"O daha kalkmadı. İstersen git uyandırda kahvaltımızı yapıp balık tutmaya gidelim."

Heyecanla ayağa kalkıp kaldığımız çadıra gittim. Yavaşça fermuarı açıp içeri girdim. Yaa ben bunu uyandırmaya kıyamazdım. Çok tatlı uyuyordu. Biraz yaklaştık ve yanağını öptüm. Sonra diğer yanağını öptüm.

Gülümsedi. Belimden çekip yanına yatırdı.

"Abi kalk! Kahvaltı yapacağız. Hem sonra nehirde balık tutmaya gideceğiz."

"Ah be güzelim." Kalkıp yanağımı öptü.

"Ben çıkayım sen giyin gel."

Dışarı çıkıp toprak abilerin hazırladığı masaya ilerledim.

Atakan abi elinde kese kağıdıyla geldi. "Büfeden sıcak sıcak poğaca, börek filan aldım."

Rüzgar abi de geldikten sonra kahvaltıya başladık. Hem yiyor h de bugün neler yapabileceğimizi konuşuyorduk.

"Millet bugün Burakgilde geliyormuş."

"Her yıl bizden erken gelirlerdi. Neden bu yıl geç geliyorlar ki?"

"Yalaz New York'tan yeni gelmiş."

"Kim kim geliyorlar?"

"Sadece Burak, Can ve Yalaz gelecek."

Kafam pinpon topu gibi konuşanlar arasında geziyordu. Ama hiç birşey anlamamıştım.

"Onlar kim?" Herkes bu sefer bana döndü.

Lavanta EsintisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin