"Telaş yapma, iyi olacağım. Tamam mı?" Elini sıkarken konuştum.
"Tabii ki iyi olacaksın. İyileşeceksin Jaemin." Oldukça telaşlıydı, panik içindeydi.
Az önce doktorun teki gelip bir düzine şey saçmalamıştı ve konuyu ölümüme bağlamıştı. Nasıl sakin kalmalıydım?
Bu olay Jeno'dan önce olsaydı umurumda dahi olmazdı. Hatta hastanede kalmazdım bile. Ama şimdi, yaşamak için bir sebebim vardı ve en garibi de, birinin yaşaması için bir sebep rolündeydim.
Keyfime buyruk hareket edemezdim çünkü tek bir hayata bağlı değildim. Bu kadar sorumluluk sahibi gibi davranmak bana komik geliyordu, alışık değildim birinin hayatında önemli bir yer kaplamaya.
Dudaklarını kemiriyordu ve gözlerini bir saniye dahi ayırmıyordu gözlerimden. "Jeno, rahat olur musun biraz?"
"Rahatım zaten." Aptal olmadığımı biliyordu.
"Jeno."
"Ne yapayım? Gözümün önünde eriyorsun ve yapabildiğim tek şey şu lanet taburede oturmak!"
"Sessiz ol biraz."
"Sessiz olmak falan da istemiyorum Jaemin!"
"Jeno, hastanedeyiz. Rahatsız olacaklar." Dilini yanağında gezdirdi. "Biraz daha bağırırsan bu taburede de oturamazsın. Bahçedeki bankta oturup kafayı yemeyi beklersin."
Söylediklerimde haklı olduğumu bilmesinden dolayı hızlanan nefeslerini düzene sokmuştu.
"Tamam, sakinim."
"Dinle. Burada doktor sen değilsin. Ben hastayım, ve doktorlar da bu odanın dışarısında. Yapabileceğin bir şey mi arıyorsun? Yardımcı olmak mı istiyorsun? O zaman sadece şu kıçını taburede sabit tut ve elini elimin üstüne koy. Yeterli."
"Bunlar hayati tehlikeni örtüyor mu?"
Göz devirdim. Boşluğa mı konuşuyordum ben.
Sonunda sessizliği sağlamıştık ve ne kadar olduğunu tahmin edemeyeceğim bir süre öyle kaldık. Yorgunluk içinde sessiz sessiz yatmak dışında başka bir şey yapıp, yaptıklarımı da düşünecek halim yoktu.
Aklıma ailemin gelmesiyle burukça güldüm. "Ailemin haberi yok."
Gözlerini bana çevirdiğini tahmin ediyordum. "Öz oğullarıyım, ve ölüyorum. Ben ölüyorum. Ve haberleri dahi yok."
"Ölmüyorsun Jaemin."
Sızlayan burnum beni zorluyordu. "Umut sadece aptallıktır Jeno."
Gözlerini çekti.
"Umut hiçbir zaman aptallık olmadı. Savaşmamak aptallıktır, Jaemin. Bugüne kadar hiçbir şeyin karşısında durmamışsın gibi davranma."
Umut etsin istemiyordum, tamam mı? Sürekli iniş çıkışlar yaşıyordum çünkü. Az önce hayatta kalmam gerektiğini söylüyordum, ama şimdi siktirip gitmemin daha uygun olduğunu düşünüyordum.
Bana bağlı kalmasını da istemiyordum. Keşke tanışmasaydık diye bir şeyi aklımdan geçirip hele de ona böyle bir şeyi söyleseydim kendimi asla affetmezdim. Kendimce sebeplerim vardı belki ama ne olursa olsun, Jeno'yla tanışmamak benim için sıfır noktası demekti.
"Asla fark etmeyecekler beni, değil mi?"
Kolumdaki serumları çekip fırlatmak istıyordum. İçimden sayısız kez lanet okuyordum.
"Bir fotoğraf ya. Bir fotoğrafımız olsun isterdim belki en azından. Sadece bir."
Ama yoktu. Tek bir fotoğrafımız bile yoktu. Tek başımaydım ben hep. Kafamı masanın kenarına çarpıp umurunda olan kimse olmadığından kendi kendime dahi ağlamadığımda, kolumu kırdığımda. Komikti, canımı yakıyordu. Acınasıydı.
İkisi de çalışıyordu hep. Bakıcı bile tutulmadı bana. Beş yaşına geldiğimde evde yalnız kalabiliyordum. Kahvaltı, akşam yemeği. Bir elma.
Çileğe alerjim çıktığında, evde tek başıma bütün vücudum kabardığında, ciğerlerime oksijen gitmediğinde, komşularımız şans eseri beni bulduğunda, hastaneye sadece gösteri amaçlı uğradıklarında.
"Eğer," aniden konuşması düşüncelerimi bölmüştü. İrkilerek ona döndüm. "eğer vazgeçtiğini görürsem Jaemin, seni asla affetmem. Beni yalnız bırakırsan, geri kalan hayatımı senden nefret ederek geçiririm. Anladın mı beni?"
Gözleri buğulanmıştı yeniden. Gitmiyorum demek istiyordum. Seni asla bırakmam.
Neden diyemiyordum? Neden çıkmıyordu ağzımdan sözler, neden dilim dönmüyordu?
Sessiz kaldım. Gözlerimi kapadım.
"Çıkacağımız yolu düşün. Üstünü açtığın arabanı, suratında yıpranan hafif rüzgarı. Vitesteki elinin üzerindeki elimi düşün. Bomboş yolu, gün batımını."
Gerçekten işe yarıyordu. Hepsi gözümde canlanıyordu. Uçuşan saçlarım, dalgalanan tişörtüm, yan koltuğumda oturan, gözleri kapalı Jeno. Yüzündeki huzur. Kalbimin temizliğini hissediyordum.
Manzaranın güzelliğini, bomboş yolu görüyordum. Jeno'nun giydiği, ona büyük gelen beyaz gömleğini dahi görüyordum.
"Deniz kenarına çektiğimizi düşün. Kayalıklara oturduğumuzu, sırtımızı yasladığımızı."
Evet, bunları da görüyordum. Yeniden bağlanıyordum sanki hayata. Nasıl dengemi bu kadar hızlı bozabiliyordu? Sözleri nasıl böylesine işliyordu ince ince, nakış nakış içime?
Ayağa kalktı. Elini elimin içinden çekti. Gözlerimi açtım.
"Biraz hava alacağım. Sen bunları düşün. Geldiğimde, eski halini istiyorum Jaemin Na."
Arkasını dönüp odadan çıktığında sesimi çıkartamamıştım. Yaşlar gözlerimden boşalırken bir şeyleri parçalamak istiyordum.
Kırmak, devirmek. Bağırmak istiyordum. Hem de sesim kısılana kadar. Uzun süre konuşamayacağım kadar kısılsın istiyordum sesim. Kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Bu ikilem beni mahvediyordu. Ölüm, yaşam.
O ince çizgi, o ince ip boğazıma dolanmış, beni boğuyordu.
Nefesimi kesiyordu.
Saçlarımı yolmak istiyordum. Bağırıyor muydum? Sesimi duyamıyordum. İyi hissetmiyordum. Belki de iyiydim çoktan.
Kahkaha atmak istiyordum. Sanki son kez gülüyormuş gibi. Bağırarak, içim çıkana kadar ağlamak istiyordum. Sanki son kez dökülüyormuş gibi göz yaşları gözlerimden.
Daha çok gencim.. daha çok erken. Bunları hak edecek ne yapmış olabilirdim? Ne günah işlemiştim, günah işleme fırsatım olmamışken?
Başım dönüyor. Deli gibi dönüyorum. Gözlerim kararıyor Gözlerimi kapatmak mantıklı geliyor.
Boşlukta gibiyim. Sonu gelmeyen bir binanın tepesinden tekmelenmiş gibiyim. Sırtımdan çarpan sert rüzgar bana zarar veriyor. Canımı yakıyor.
Her yerim kanıyor. Biri göğsüme elini sokmuş, ciğerlerimi söküyor. Upuzun, pislikle dolu sivri tırnakları soluk borumu deliyor.
Karanlık, canım yanıyor.
Göz yaşlarım diniyor, ama içimdeki acı gitmiyor, soğumuyorum. Çıkmıyor. Çıkartamıyorum içimden.
Ufak bir çığlık atarak açıyorum gözlerimi. Derin, sık nefesler alıyorum çünkü tekrar nefes aldığımı hissetmeye ihtiyacım var.
O sırada kapı açılıyor. Jeno içeri korku dolu gözleriyle giriyor. Çığlığı duymuştu çoktan.
İçimde bir korku var bu sefer. Bir tür dehşet, göğsümü boydan boya yakan bir ateş.
Belki eskisinden iyiyimdir, gözlerimizi her açışımızda değişen boyutlarımız arasında belki de çok daha iyi bir noktada açtım kendiminkileri, sanmıyorum. İçimde korku var, korku ve daha çok korku var. Ama umut yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil ✪ nomin
Romance"Şeytanla dans etmeyi seçtin ve şanslı çıktın." -Chase Atlantic, Swim