Sürüklenen hastane yatağımda, o benden ve yetkililerden başkasının giremeyeceği ameliyat kapısından içeri girmeden önce, Jeno'nun dudaklarıma son kez bıraktığı korkuyla dolup taşan, bana onu bırakmamam için yalvaran öpücüğü düşünmeden duramıyordum.
Buradan dönüşümüz yoktu. Masa örtüsü tabak çanağın altından çekilmişti.
Ağzıma doğru tutulan maske hava üflüyordu suratıma. "Sesli olarak ondan geriye sayabilirsin."
Beynimin iç içe giriyormuş gibi hissetmesine karşın kaşlarımı kaldırdım ama doktorun söylediğini yaptım.
"On.. dokuz.. sekiz.. yedi.." devamı gelmemişti. Gözlerim, sanki bütün bedenimle birlikte kapanmıştı.
Ve sonra, gözlerim sanki yeni doğmuşum gibi bir hissi anımsatırken tekrar açıldı. Çapaklar kirpiklerimi öyle sıkı sarmıştı ki canımı yakmıştı gözlerimi açmak.
Etraf bembeyazdı, kimse yoktu. Binlerce ses vardı. Belki de sadece yankı yapıyorlardı. Belki de sadece ben yankı yapıyorlarmış gibi hissediyordum.
Bütün bedenimde hiçbir şey hissetmiyordum. Göz kırpıyordum ama etrafın kararıp yeniden aydınlandığını bile anlayamıyordum. Narkozun etkisinde olmadığıma emindim. Veya değildim. Cidden, neyin ne olduğundan, durumumdan, hiçbir şeyden emin değildim.
Hatta kendimi, hayatımı hatırlamam bile zaman almıştı.
Bir süre sonra sesler normal boyutuna dönüyordu ki kapı hızla açıldı. Bu kadar ağır durumda olan bir hastanın kapısının bu düzeyde sesli şekilde açılması ne kadar mantıklıydı? Bana pek de mantıklı gelmemişti. Kapı sesi ekstra bir gümbürtüyle kafamın içinde birkaç kere daha çınladı.
Üzerime adeta saldıran hemşirelerin hepsine bakmak için göz bebeklerimi çok hızlı hareket ettirmem gerekiyordu ki bu şu an benim için imkansızın da ötesiydi. Gözlerimi yeniden kapattığımda gözümde Jeno canlanmıştı.
Bütün gülümsediği anları teker teker tekrar yaşadım. Dans edişi, yemek yapışı, patenlerinin üzerindeki duruşu..
Yeminlerini ilk bozduğum o an, aklımızı yitirmişiz gibi seviştiğimiz o gece, bana dokunuşları, ona dokunuşlarım. Bedenimde gezinen dudakları.
Ve bana sanki gitmemem için yalvarırmış gibi bakarken dudaklarıma bahşettiği derinlerin derini öpücük.
Hepsini, tekrar yaşadım.
Hemşirelerin sesleri bana ulaşamıyordu bile. Bedenimi sıkıyordum. Sanki gerçekten ölüyordum. Yavaş yavaş ölüm beni çekiyordu ve son nefeslerimde Jeno'yu görüyordum. Görülebilecek en güzel şeyi.
Jeno direnmem için gönderilmişti sanırım çünkü gözlerimde hala gülümsemesi vardı, kulaklarımda kahkahası.
Gözlerimi açmayı deniyordum. Ölmek istemiyordum. Bütün vücudum donuyordu. Vücut ısım düştükçe başımdaki hemşirelerin panik yaptığını tahmin edebiliyordum.
Doktorun kalın sesini de duymaya başlamıştım. Tanrı aşkına.. yeterince ses vardı zaten, sadece biraz sessizlik istiyordum.
Ölmediğimi biliyorlardı ve ölmemem için çabalıyorlardı. Gözlerimi açıp odaklanmamı istiyordu. Jeno'nun sesi canımı yakmaya başlamıştı. Çatıdan düşüşünü görüyordum. Bağırarak ağlamalarını, sinir krizlerini duyuyordum. Yaşaran gözlerimden birkaç damla düşmüştü ve acı çektiğimi hissetmek, hatta vücudumun durmaktan farklı bir eylemde bulunması ölmediğimi gösteriyordu.
Bundan birkaç saniye öncesine kadar vücuduma dair hiçbir şey hissedemediğimden, bütün vücudumun sadece dümdüz durmasını bile hissetmek çok canımı yakmıştı. Ki sadece durmuyordum. Oldukça canım yanıyordu. Her yerim acıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil ✪ nomin
Romance"Şeytanla dans etmeyi seçtin ve şanslı çıktın." -Chase Atlantic, Swim