two

1.2K 150 92
                                    

"Alo?"

"Hah, Jeno. Ne alacaktım ben?" Bana alışveriş listesini sayarken gözlerini duvarlarda gezdirişini, parmaklarını tek tek kaldırışını ve düşünürken dudaklarının şeklini değiştirişini izlerken dediklerini hafızama yazamıyordum. Yalnızca o kalıyordu benimle. O ve bitkin bitkin bakan, sisli gözleri.

"Jaemin farkında mısın, sen gitmeden önce en az dört kere tekrar ettik o listeyi biz."

"Jeno unuttum diyorum. Neden işleri zorlaştırıyorsun?" Hiçbir seferinde de dinlememiştim. Yavaş yavaş sinirlenişi, kafasını sallayarak beni aşağılar şekilde mutfak eksiklerini sayışı. Yorgun gözleri bir tek bana sinirlendiğinde açılırdı.

Bana hayret eder gibi, sinirli sesi kulağımı doldurdu. "Şu an işleri zorlaştıran ben miyim?"

"Bir şey almadan dönüyorum o zaman."

"Tamam, bekle. Bekle Jaemin. Bir marul alacaksın, ketçap mayonez ve ekmek. Bu kadar. Bir de bana sigara alacaksın. Unuttuğun şeyler yalnızca bu kadar yani. Geldiğin zaman alışveriş merkezine de gitmek lazım." Marul nereden çıkmıştı anlam verememiştim. Hiç yeşillik yerken görmemiştim onu. 

Belki de Jeno'yu yıllardır tanıyormuş gibi davranmayı, kendimi inandırmayı bırakmalıydım. En sevdiği yemeği bilmiyordum, neye alerjisi var bilmiyordum, doğum gününü bile bilmiyordum. Ne tür filmleri severdi, hayatında hiç dizi izlemiş miydi? Hiç kilit ekranına bir ünlünün fotoğrafını koymuş muydu? Ben onu tanımıyordum. 

"Yine mi.. Tamam, gideriz bir ara."

"Çamaşır makinesini çözmek çok zor sadece. Kolaysa kendin yıkarsın bundan sonra." Makineyi ayarlamayı bir türlü beceremiyordu ve makineye attığımız bütün kıyafetler kedi kıyafeti boyutunda çıkıyordu dışarı. 

"İyi, bundan sonra ben yaparım. Ufacık işi beceremiyorsun."

Dudaklarından 'hah' gibi aşağılayıcı bir tını döküldü. "Tamam, işime gelir."

Onunla yüzyüze gelmeden, telefondan konuşmayı pek sevmiyordum. Hele mesajlaşmaktan hiç hoşlanmıyordum. Sesinden ve yazdığı harflerden yüzünün aldığı en ufak bir kıvrımı bile anlayabiliyordum fakat o simayı görmeden onu ezberimden okumayı küçük görüyordum.

Daha önce onunla alışveriş merkezine bana kıyafet almak için gitmiştik. Çok zor ikna olmuştu zaten. O depodan çıkması mucize gibi bir şeydi bizim için. Onun için yani. Ben hayatına dahil değilim.

Çıktığımız zaman da küçük bir çocuk gibi patenlerini çıkartmayacağı konusunda ısrar etmişti. Ona bakan herkese dik dik bakmıştı ve yan yana geçtiği herkese sanki onlara çarpıyormuş gibi yapıp son anda dönüyordu. İnsanlar dönüp ona bakınca da hiç sorun yokmuş gibi yoluna devam ediyordu. Baş belasından başka bir şey değildi.

Ona da bir şeyler almak istediğimde denediği bir şey için kabine bile girmemişti.

'Eğer ayıp bir şey olsaydı böyle yaratılmazdık.' Daha geri zekalı bir düşünce duymamıştım. Onun önüne geçmek zorunda kalmıştım, başka bir şeyler denemesini de engellemiştim. Mağazadan atılabilme olasılığımızı düşündükçe inanamıyordum ona. Hayatımda yaptığım hiçbir alışveriş beni bu kadar yıpratmamıştı.

 İçeride o kadar rahat rahat gezinmişti ki güvenlik geldiğinde bir güvenliğin yanağından makas alıp hepsini bir şekilde atlatmış, dışarı çıkmıştı.

Tabii ben de alışveriş poşetleri elimde, peşinden koşturmuştum. Gerçekten tam anlamıyla başıma bela olmuştu.

Bazen kendime soruyordum. Jaemin, neden buradasın, neden buraya geldin, neden burada kalıyorsun, neden katil olup olmadığını bile bilmediğin bir adamın yanındasın?

devil ✪ nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin