twenty five

455 51 133
                                    

Kendime hazırladığım basit, çok da dolu olmayan çantayı arabanın arkasına attım. Evet çanta çok dolu değildi ama sonuçta büyüktü ve ihtiyaçlarımı karşılayacağına inandığım kadar kıyafet koymuştum. Birkaç bakım malzemesi falan filan.

Yeniden içeri girdim. Jeno hala hazırlanıyordu. Yemek işini yarı yarıya halledebilmiştik. Aslında uzun süre yetecek konservemiz vardı ama biraz meyve de koymuştuk, çürümeden yememiz gerekecekti. Hoş dünyanın öbür ucundaki yağmur ormanına gitmiyorduk yani canımız bir şey istese yeniden şehre bile sürebilirdik.

Jeno daha bir kamp havası katmak istiyordu ufak çaplı, ufak olup olmayacağından tam olarak emin değildim gerçi, yolculuğumuza sadece ve ben de ona karşı çıkacak değildim. Yemek çantasını bana uzattı, ben de onu arabaya yerleştirdim.

"Sigara koymayacağım. Havamızı bozmak istemiyorum."

"Sen bilirsin ama istediğimiz zaman herhangi bir yerden bile bulabiliriz, biliyorsun."

"Hayır Jaemin, bulalım istiyorum dedim mi ben?" Bırakmak için çabalıyordu kısacası. 

"İyi be, ne halin varsa gör. Düşünende kabahat seni." Hemen tavır almama karşılık sarkastik şekilde güldü.

Kendi çantası benimkinden daha da boştu ama ona yeteceğini kendisi de ben de biliyorduk. 

Refleksimi ölçmek ister gibi aniden çantayı bana attığında çanta tam suratıma çarpmak üzereyken yakaladım. "Hey!"

"Hala paslı değilsin." Yanımdan geçip giderken arkasından çantayı atmamı söyleyen dürtüleri susturup peşinden gittim.

"Hadi atla da bir tur gezdireyim seni bebeğim." Şoför koltuğuna gerçekten ona karşı sırıtıp göz kırptım.

"Berbat flört ediyorsun."

"Ama arabama biniyorsun."

"Hadi Jaemin. Hadi boş konuşma." Biraz daha yüzüne aval aval bakarak sırıttım. Bana iyice uyuz olduğu zaman arabayı çalıştırdım. İçten içe eğlendiğini biliyordum. O da bildiğimi biliyordu ki bu yüzden bu kadar rahattı.

Anahtarı hevesle çevirip gaza yüklendim. Ellerim ince direksiyonda geziniyordu, Jeno beni izliyordu.

Gözlerini çekinmeden üzerime dikmişti. Hiç de başka yöne dönecekmiş gibi değildi. "Manzaran güzel mi bari?" Ona dönmeden konuştum.

"Çok. Çok güzel." Gülümsememi engelleyememiştim, o da dalgın dalgın gülümsemişti. 

"Hiç kendine yandan baktın mı? Köprüsü düşebileceğim kadar ince ve düz, kaygan burnun. Kıpkırmızı ve canlı dudakların, normal bir insanla karşılaştırdığında bile ortalamanın üstünde uzunluktaki ipek kirpiklerin. Basitçe bile bahsedemiyorum senden."

Başını arkaya yaşlamıştı, ağzından çıkanları ve çıkacakları dizginlemeyi bırakmıştı. Aklına, ağzına ne gelirse çıkartıyordu.

"Ölesiye öpmek istiyorum seni nefessiz kalana dek. Çünkü büyünü istiyorum, büyünü bana da bulaştır istiyorum. Öyle güçlü bir sihrin var ki senin Jaemin, anlamıyorsun. Farkında bile değilsin. Dokunmaya kıyamıyorum ama her zerrene izlerimi kazımak istiyorum aynı zamanda. Bilmiyorum, bilmiyorum Jaemin."

Beni böylesine sevmesi ve yüceltmesi gururumu çok okşuyordu. Dış görünüşüme aman aman dikkat etmiyordum ve çok da umurumda değildi zaten ama onun benden böyle bahsetmesi, gerçekten güzel hissettiriyordu. 

Üzerimdeki ince haki yeşili tişört bütün rüzgarı içine alyordu. Saçları, saçlarım dalgalanıyordu. Depodan uzun süreli ayrılmak ikimize de değişik gelecek gibiydi. Olumlu etkileyeceğine emindim ama depo da olumsuz etkilemiyordu ki. 

devil ✪ nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin