eight

683 87 164
                                    

Durup dururken neden, nasıl terasa çıkardı? Asansöre doğru koşarken buraya nasıl bir aceleyle geldiğimi bilmiyordum.

Titreyen ellerimle boş asansörün düğmelerine sanki gerginliğimin sebebi onlarmış gibi hışımla birkaç kere bastım. Hareket ederken dudaklarımı ısırıyordum ve parmaklarımı çıtlatıp, ovalayıp duruyordum.

Diğerlerine kıyasla daha ağır kapıyı bütün ağırlığımı vererek hızla açtım. Suratıma çarpan oldukça sert rüzgar yüzünden gözlerim kısılmıştı, kirpiklerimin dalgalanıp eski haline gelmesi biraz zaman almıştı. 

Etrafa korku dolu gözlerle bakınırken aniden ensemde hissettiğim soğuk demirle sıvadığımızı anlamam uzun sürmemişti. Ellerimi yavaşça başıma doğru kaldırdım. "Na Jaemin."

Kalın ses ismimi söyledikten sonra içten bir kahkaha atmıştı. "Beni hatırlar mısın?"

Siktir! Siktir siktir siktir! Gerçekten o olabilir miydi, beni bulmuş olabilir miydi? En azılı düşmanımdı, hem de yok yere ve tek taraflıydı bu düşmanlık, bu onca anlattığım sebepten bile değildi. Kardeşi tek zayıf noktasıydı, tek varlığıydı. Yanında durmaya katlanabilen tek insandı yani. Ve ben de kardeşini öldüresiye dövmüştüm, hatta ben bile o ellerimde bir oraya bir buraya savrulurken bir anlığına durup onu öldürüyor olmaktan korkmuştum. "Özledin mi beni?" Şaşkınlığını ve soğuk kanlılıktan uzak halimi yüzüme yansıtmadan gülümsedim.

İtici ve soğuk kahkahası kulaklarımı doldurdu. "Seni özlememek mümkün mü?" Fazla aksanlı konuşması sanki bir film sahnesini oynayıp duruyormuşuz gibi hissettiriyordu.

Aklıma buraya Jeno'nun mesajı sebebiyle geldiğim gelince kan tam anlamıyla beynime sıçramıştı. Seri bir hareketle arkamı döndüm, henüz onunla göz göze bile gelemeden aradığımı anında bulmuştu gözlerim. 

Tam teras tümseğinin ucunda duruyordu, ayakkabısının yarısı dışarıdaydı. Binadan aşağı doğru eğik duruyordu ve bir adam yalnızca kolunu tutuyordu. En ufak dengesiz hareketinde bile, Jeno düşerdi.

Ona doğru bir adım attım. "Jen-"

Gi Chan silahı tam alnıma sertçe vurduğunda durmak zorunda kaldım. "Ssh, sakin ol. Sakin ol ki küçük arkadaşın yaşamaya devam edebilsin."

Gözlerimi sinirle kapatıp açarken çenem o kadar kasılmıştı ki dişlerimin arasından zar zor konuşmuştum. "Amacın ne lan senin?"

"Kendine bir yandaş bulmuşsun. Ailenin çöpü olarak yaşıyorsun sanıyordum?"

"Çok mu merak ediyorsun hayat hikayemi?" Bu sözlerimden sonra kararlı sesimi yumuşattım. "Bir hayatla oynuyorsun, yapma Gi Chan. Bırak onu gitsin."

"Sen kardeşimin hayatıyla oynamıştın." Tam tahmin ettiğim gibi, unutmamıştı. İkisi de birbirinden karaktersizdi.

"O neden gelmedi? Yediği dayak gözünü korkutmuş, sanırım." 'Eceline mi susadın' lafı üzerime cuk oturuyordu, ağzımdan çıkanlardan saniyesinde pişman olmuştum. 

Sadece Jeno karşımdaydı, ve binanın terasından metrelerce aşağı düşmek üzereydi. Ona bir beden büyük gömleği arkasından esen sert rüzgar yüzünden dalgalanıyordu. 

Zaten boyun damarlarımın patlayacağını hissediyordum ve üzerine bir de bu, kelimeleri seçebilmem bile mucizeydi.

Suratı gayet sıradan olaylar dönüyormuş gibi sakindi. Onu tutan adama gözlerini kırpmadan, onun tüylerini diken diken edecek kadar ciddiyet ve serinlik içinde bakıyordu yalnızca.

Gi Chan derin bir iç çekti. Sinirden ellerinin titrediğinin farkındaydım çünkü suratıma doğrulttuğu namlu neredeyse burnuma temas etmek üzereydi.

devil ✪ nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin