Aklımda dolaşan bütün soruları sormak istiyordum ona. Soru işareti kalmasın istiyordum kafamda. Ölecekmişim gibi hissettiğimden değil, sadece merak ediyordum.
"Bana alışveriş merkezinde söylediğin şeyi hatırlıyor musun?"
Biraz düşündü. Hafızasını zorladığı belli oluyordu. "Hangi birini hatırlamalıyım?"
"Beni en başından tanımak istediğini söylemiştin."
O anın gözünde canlanmasıyla gülümsedi. "Bunun üzerine çok düşündüm. Ama fark ettim ki, seni her halinle, her şekilde en iyi ben tanıyorum zaten."
"Anlaman güzel." Bu düşüncesini bu şekilde dile getirmesi beni şaşırtmıştı açıkçası fakat kendisini benim gözümden göremediğinden ve kendisindeki her şeyin sadece düşündüğü şekilde olduğunu savunacağından bunu belli etmemiştim. Hepimiz böyle yapıyorduk aslında.
"Tek sorun ne kadar salak olduğunu anlayamıyor olmam."
Şimdi gelmişti kendine işte. Ona sunduğum gülüş sahtelerin sahtesiydi. "Ha ve ha Jeno. Çok komiksin."
Göz devirip kafamı başka yöne çevirdim. "Dalga geçiyorum."
"Keşke yeniden tanışsaydık. Ayrı bir aksiyon olurdu."
"Sanki hayatımızda yeterince aksiyon yokmuş gibi.."
"Biraz anı yaşamayı dene Jeno."
"Anı yaşamak her şeyi bombok eder, ve bunu sen de biliyorsun."
Ellerimi kaldırdım, teslim oluyormuş gibi davrandım. "Tamam, sen kazandın. Bırakıyorum."
Derin bir iç çekti. "Üzgünüm. Kafam çok karışık sadece Jaemin. Ne düşüneceğimi kestiremiyorum."
"Sorun değil, inan bana anlıyorum."
"Psikolojik destek almak ister misin?"
"Jeno, hayır. Abartmaya gerek yok." Bence kesinlikle abartmaya gerek vardı. İkimiz de zor ayakta duruyorduk.
Şu anlık her şeyin yterince bombok olduğunun yeterince farkındaydı. Benim yüzümden zarar görüp duruyordu. Artık bu bana her şeyden daha çok zarar veriyordu.
"Polis Gi Chan'ı arıyor hala. Takip ediyoruz. Yakında bulunacak, eminim."
Hayır, bulunmayacaktı. Han Gi Chan her şekilde bir yolunu bulurdu ve ortadan kaybolurdu. Asla iz bırakmazdı. Ondan geriye korkudan, acıdan ve bir toz bulutundan başka bir şey kalmazdı. Ne bir ayak izi, ne bir koku.
Gerekirse o çok sevdiği ve güya savunduğu kardeşini yakalatırdı, ele verirdi, ama asla yakalanmazdı.
"Yaa, öyle mi? Umarım en kısa zamanda bulunur."
"Bize yaşattıklarını yaşamalı."
"Evet, öyle."
Gözlerimi kaçırdım çünkü gözlerine bakarsam doğruyu söylerdim. Ona zarar verirdim. Onun bulunacağına ve onun da acı çekeceğine olan inancı bir nebze olsun o yönden içini rahat tutmasına yardımcı oluyordu çünkü.
Depoya dönmek istiyordum artık. Bu hastane odası fena boğuyordu beni.
Kulağıma beni sevdiğini fısıldasın istiyordum. Nedeni bilinmeyen bir dürtüydü bu. Fazlası olarak düşünmedim, açıkçası kafam çok doluydu, onca düşünce içinde bu dürtünün kayıp sebebine yer veremedim.
Kafamın yorulmaya başladığını hissettiğimde sığındığım düşünceleri geri getirdim.
"O geziyi yapacağız, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil ✪ nomin
Romance"Şeytanla dans etmeyi seçtin ve şanslı çıktın." -Chase Atlantic, Swim