Uzun ısrarlarım ve birkaç tur daha içi dolu konuşmanın sonunda depoya doğru sürüyordum. Sağ elim bir viteste, bir direksiyonda gidip geliyordu.
Bugün biraz sesli nefes alıp veriyordum, sebebini anlayamamıştım. Eskiden hep insanların nefes seslerini duymaktan nefret ederdim. Bunun da bugünün üzerimizde kurduğu yoğun hislerden dolayı gelip geçici olduğunu umdum.
Şimdilerde uykuya dalarken birinin nefesini duymak beni öyle güzel uyuturdu ki kendim bile şaşardım bunun beni ne kadar rahatlattığına. Yani gerçi Jeno'yla tanışmadan önce kimse ben uyurken yanımda kalmamıştı o yüzden bunu fark edeli pek de uzun zaman olmadı.
Jeno'nun sesli nefes alışverişimi fark edip etmediğini merak ettim.
Her ne kadar kendi dünyasında gibi görünse de beni de hep dibinde ve zihninde tutuyordu, bazen ikilemde kalıyordum.
Radyoyu açmakla bir ıslıktır tüttürmenin arasında kalmıştım. İkisini de yapmadım.
Her araba yolculuğumuzdaki hareketlerini tanısam da yine elimde olmadan sık sık dönüp ne yaptığına, gökyüzünü izleyip güneşten kıvırdığı göz kapakları ve havaya doğru orantılı şekilde kalkmış yüzüyle yandan nasıl güzel göründüğüne bakıyordum.
Derin bir nefes alıp yüzümü okşayan rüzgarla rahatladım, iyi hissedebilmenin, iyi olabilmenin tadını çıkardım. Bir öğleden sonra miskinliğinin rahiyası, bir beyaz dizi kokusu vardı üzerimde. Kalbim huzurdan rutubet yapıyordu.
Beni şu sıralar ne de çok öptüğünü fark etmiştim. O kadar sık hissediyordum ki öpücüklerini bedenimde, bahsetmeden bile durabileceğimi sanmıyorum. Altını çizdikçe çizesim geliyordu. Beynimde sızlamaya devam ediyordu öpücükleri o dudaklarını çoktan geri çekmiş olsa bile.
Hem mümkün olmayan gidişimden korkarmış gibi, çocukluğumun gece karanlık korkusundan yorganına sarılması gibiydi, hem de gitmeyeceğimi bildiğinden, benim gibi o da coşkusunu dışarı vurmaya çalışır gibi.
İçindeki korkudan kurtulamasa da aşırı endişeye düşüp ilişkimizi hiçbir zaman germiyordu, kendi içinde ve tabii benim yardımımla düşüncelerini aşmadan kafasındaki o odayı aralamıyordu.
Kendine sahip çıkabilme seviyesi ona her geçen gün daha da aşık olmamı sağlıyordu.
"Ne olacak bize şimdi?" Camdan kafasını kaldırmadı, göz bebekleri kıpırdamadı.
"O nasıl soru öyle?"
"Yani, öyle çaresiz 'ne olacak bize' değil. 'Bundan sonraki olayımız ne' 'ne olacak bize'si."
Ona dönüp kısa bir süreliğine olsa da gözlerimi çekmedim.
"Bize biz ne istersek, o olacak Jeno."
Merak ediyordu, haklıydı da. Ben de ediyordum, bol bol geleceğimizi düşlüyordum fakat ikimiz de belli bir plana uyum sağlayabilir miydik, bariz bir hayatın temposunda gidip gelebilir miydik bilmiyorum. Bizim evrenden ne istediğimiz hiçbir zaman belli olmazdı.
Belki gezgin hayatı sürerdik, ne zaman istersek o zaman depoda kalırdık. O duvarları benzersiz sanatıyla donatırken onu izlerdim. Belki bir resim kursuna yazılırdı, belki ona bir galeri açardık. Belki buz patenine başlardık birlikte.
Belki büyük bir villaya yerleşirdik, belki mütevazi bir köy evinde yaşar kendi çiçekçimizi işletirdik, basit bir kedi kafe açardık. Gönüllü işlerde çalışırdık, bol bol barınaklara uğrardık.
Bir pub, bir tasarım veya ticaret şirketi açabilirdik. Akrobat, soğuk havalarda rüzgara karşı önünü telaşla kapatmaya çalışarak ve çantalarını kendilerine bastırarak yürüyen postacılar, ağaç eken işçiler, sıcak bir ülkede güneşten yanmış tenimizle iskelede oturan cankurtaranlar olabilirdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil ✪ nomin
Romance"Şeytanla dans etmeyi seçtin ve şanslı çıktın." -Chase Atlantic, Swim