kuzen kelimesine hakaret - 21

701 68 99
                                    

Salon. Sükut. Sohbet. Samimiyet. Dede. Torun. Fırtına öncesi sessizlik.

Safiye Hanım güne gitmişti. Evde sadece Asude, Bahadır Bey ve bir kaç haftada bir gelip evin ince temizliğini yapan yardımcıları Ferhunde Hanım vardı. Ferhunde Hanım'ın işleri bitmişti, çıkmak üzere toparlanıyordu.

Bahadır Bey biraz kitap okumuş, Asude de o sırada duş almış ve saçını tarayıp kurutmuştu fakat kurutma makinası sağ olsun şimdi kabarık kabarık ve yine karışıktı saçları. Dedesinin önüne oturmuş, saçlarını taratıyordu. Küçükken de dedesine taratırdı saçlarını. Babaannesi ve annesi acıtırdı, hızlıca tararlardı. Ama dedesi hiç öyle miydi? Torununun tek saç teli bile kopup canını yakmasın diye özenle tarardı. Uzun sürerdi ama neredeyse hiç acıtmadan hallederdi Bahadır Bey bu işlemi. Asude'nin de epey hoşuna giderdi. Hem saçlarınla uğraşılmasının hem de bir yandan dedesinin kendine anlattığı o masallardan çıkmış gibi büyüleyici çocukluk ve gençlik anılarını dinlemenin tadına doyum olmazdı. Eh, kısacası dedesi saçlarını tararken ondan mutlusu yoktu. Şimdi de bir yandan bir şeyler anlatıyor ve Asude'yi güldürüyordu.

''Canım dedem.'' diye geçirdi zihninden, ve dedesinin cümlelerine kulak verdi yeniden. Duygulanmıştı bir de dedesini ne kadar çok sevdiğini, ona bir şey olma ihtimalinin nasıl canını yakacağını düşününce. Allahtan dedesi yüzünü göremiyordu şuan, dolu gözlerine rastlayamazdı bakışları. Arkasında oturuyordu sonuçta, saçını tarıyordu. 

"Küçükken her şeye saç derdin. Kirpiklere, kaşlara, hayvanların tüylerine ve kıllarına... Bir komik olurdun ki sorma. Ben de bal yanaklarını öper öper dururdum."

Bunu Asude de anımsıyordu. Yahut onlardan bir kaç kez dinlediği için tanıdıktı, ama aklındaydı işte. Tam gülerek cevap vereceği sırada odanın kapısı açılmıştı. Ferhunde Hanım kapıda dikilip "Öğrencileriniz ve torununuz geldiler Bahadır Bey." dedi.

Kapının çalışını onlar da işitmişti ama Asude, babaannesinin günden dönmüş olacağını düşünmüştü. Bunu duymayı beklemiyordu. 

Bahadır Bey "Gelsinler gelsinler!" diye heyecanla başını salladı. O heyecanlıydı fakat önünde oturan torununun zihninde birden şimşekler çakmıştı. Ferhunde hanım ''Ben de çıkıyorum Bahadır Bey,'' diye kendi gidişini de haber verdikten sonra odadan ayrılırken Asude dedesine doğru döndü.

''Kim geldi dede? Hangi öğrencilerin?''

Bahadır beyin akademisyenlik yaptığı dönemlerden beri iletişimi koparmadığı bir çok öğrencisi vardı fakat bu gelen dördü bir başkaydı. Hem buralarda da oturdukları için görüşmeleri daha kolay oluyordu. Çok vefakar çocuklardı, arar sorar, arayı açmazlardı. Arada da böyle evinde ziyaret ederlerdi Bahadır beyi. Aynı dönem hatta aynı okulun öğrencileri olmasalar bile bu dörtlü Bahadır Bey sayesinde tanışmış, birbirleriyle çok iyi arkadaş olmuştu. 

''Tuna abin var, Oğuz, Yiğit ve Vehbi var. Her zamanki tayfam işte.''

Asude başını salladı. Dedesinden arada duyardı bu isimleri. Tuna abisi zaten kuzeniydi. Oğuz da geçen gün arabada onlarla gelen Tuna abisinin arkadaşı, kendisinin de eski okulundan arkadaşıydı. Fakat Vehbi ve Yiğitten haberi yoktu. Kimlerdi, necilerdi, bilgisi yoktu. Sormamıştı da, kendisini ilgilendirmeyen şeylere pek bulaşmazdı. Gerçi bazı konularda bu huyuna ihanet ettiği oluyordu ama insandı sonuçta, hıh.

Madem gelmişlerdi, kısaca ön bilgi almak için sormak istedi. ''Yiğit ve Vehbi kim dede?''

''Vehbi Seçir, Çanakkale'de bir ara görev yapmıştım, orada öğrencimdi. Memleketli olduğumuzu öğrenince sohbeti ilerletmiştik. Diğeri de Yiğit Karacan, o polis ama öğrenmeyi de çok sever. Bir ayağı üniversitelerde ve eğitim kurumlarındadır. Vakit buldukça tabi. Konferanslardan ve özel çalışmalardan falan tanışıyoruz onunla.''

MehsâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin