domates biber patlıcan - 48

809 85 101
                                    

Yiğit. Korku. Endişe. Telaş. Aşk. İlgi. Merak. Macera.

Yiğit hayatında hiç olmadığı kadar stres içindeydi. Korkuyordu. Kızgındı. Endişeliydi. Telefonun ucundaki Kudret beyi biraz olsun rahatlatabilmek için kendinden emin bir şekilde konuştu.

"Merak etmeyin komiserim, Asude'ye zarar gelmesine izin vermeyeceğim. Şimdi telefonu kapatmam gerek, haberleşmezsek endişelenmeyin. Hakkınızı helal edin komiserim."

"Helal olsun aslanım. Sen de helal et. Kızım sana emanet."

"Canım pahasına koruyacağım onu."

Genç adam telefonu kapatıp cebine koydu. Kendisini nasıl böyle bir işin içinde bulmuştu? Ah Asude ah! Yine burnunu şu avcı operasyonunun işlerine sokmuş, ve bu kez başına ciddi bir bela almıştı. Kızın başlarına çorap ördüğünü öğrenen adamlar onu kaçırmışlar, şimdi de koz olarak kullanıyorlardı. Ülkeden kaçış bileti olarak ellerinde tutuyorlardı Asude'yi. 

Şahin'in sayesinde kızı nereye götürdüklerini öğrenmişti neyse ki. Hemen peşlerine düşmüştü. Sakarya'nın Karasu ilçesindeki limana gidiyorlardı ve oradan bir tekneyle kaçmaya çalışacaklarını tahmin ediyordu Yiğit. 

Sonunda limana vardıklarında Yiğit önündeki aracı dikkatle gözlemlemeye başladı. Arabadan iki kişi inip uzaklaşmıştı ve bunların biri koruma diğeri Cevher Akbaba'ydı. Asude inmemişti. Hâlâ araçtaydı demek ki. 

Yiğit'e verilen öncelikli görev Asude'yi onların elinden kurtarmaktı. Gerisi bölgedeki bilgilendirilen kara ve denizden hareket edecek olan polis ekiplerinin işiydi. Onlar da herhalde kısa zamanda burada olurlardı. Belki de çoktan sivil halde etrafta yerlerini almışlardı. 

Cevherle korumasının gözden kaybolup bir güvenlik kulübesinin içerisine girmesiyle birlikte Yiğit arabasından inip hızlı ve temkinli bir şekilde Asude'nin tutulduğu araca yaklaştı. Ona bir şey olacak diye ödü kopuyordu. İki gündür kafayı yemişti.

Araca yaklaşıp şoförün olduğu tarafa geçti ve cama tıklattı. Film kaplı olduğu için içi görünmüyordu.

Adam camı açıp sert bir şekilde Yiğit'e baktı. "Ne var?"

"Abi arka tekere bir şey saplanmış, lastik iniyor. Görünce söyleyeyim dedim, insanlık öldü mü?"

Şoför koltuğundaki adam bir küfür mırıldanıp araçtan inerken "Sağol kardeş," diye ekledi ve arabanın arkasına yürüdü. Tekere doğru eğilen adama vurup bayıltması neyse ki kolay olmuştu. 

"Ne oluyor lan?!" Olanları aynadan gören diğer adam araçtan inip Yiğit'e doğru atılırken aralarında kısa bir kavga yaşandı. Dövüşün sonunda ikisi de hırpalanmıştı ama şükür ki Yiğit adamı yere serebilmişti. Silahını belinden çıkartıp doğrulttu ve arabanın açık kapısının önünde durdu. İçeride başka bir adam yoktu neyse ki. 

Yiğit, baygın halde duran Asude'yi fark edince hızlıca araca girdi. Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibiydi, onu görmüştü ya! Karşısındaydı. Genç kızın teninin rengi solmuş,  göz altları hafiften kararmış ve çökmüştü. Neyse ki ilk bakışta gözüne çarpan ciddi bir yarası veya hasarı yoktu. Bu içini rahatlatırken bir yandan da onu kucaklayıp araçtan çıkarttı. Cevherle diğer korumanın arkalarında bir kaç kişiyle bu tarafa geldiğini görünce kucağındaki genç kızla gidebildiği kadar hızlı bir şekilde kendi arabasına koştu. Onu arkaya yatırıp hızlıca şoför koltuğuna geçti ve oradan uzaklaşmaya başladı. 

Ne var ki adamlardan kurtulmuş değillerdi. Arkasından bir aracın takip ettiği süreç boyunca izini kaybettirmeye çalıştı. Zor da olsa 40 dakikanın saatin sonunda bunu başarmıştı. Kırk dakikalık kovalamaca yormuştu genç adamı. Üstelik Asude kaçırıldığından beri doğru düzgün uyumamıştı bile, iki üç saatlik uykuyla duruyordu. 

MehsâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin