salamla çilek - 43

707 84 116
                                    


Oturma odası. Yiğit. Derman. Başak Hanım. Sadullah bey. Tuğçe. Akşam çayı.

Başak hanım uzun zamandır içinde tuttuğu, lafını açmak için bir türlü müsait vakit yakalayamadığı konuyu tam da şimdi ortaya yatırmak niyetindeydi. Derman akçam çayına gelmiş, her zamankinden on kat daha neşeli ve enerjik bir biçimde, kıpır kıpır, oturduğu koltuğa sığamaz vaziyette olunca Başak hanımdan "Hayırdır evladım, içinde bir avuç kurt mu var? Bir duramıyorsun durduğun yerde?" yorumunu almıştı. Hemen büyük bir zevkle sevdiceğiyle evlilik görüşmesi yaptığını, onun da artık kendisi için olumlu düşündüğünü, sevdasına kavuşacağı için bu kadar mutlu olduğunu anlatmıştı Derman. Sadullah bey ve Başak hanımdan tebrikleri toplamıştı. Eh, madem konu evliliğe ve gönül işlerine gelmişti, Başak hanım kendi oğluna çevirebilirdi okları!

"Ne güzel yavrum, çok sevindim senin adına. Eh yaşın geldi geçiyor tabi artık, çok iyi olmuş. Tam zamanı.  Aile kurmak mühim, insan geç kalmamalı. Gençken sevdin sevdin, beğendin beğendin, yoksa sonra herkese burun kıvırıyor, insan kimseyi beğenmiyor, öyle ortada dümbük gibi tek başına kalıveriyor!"

Başak hanım bu kez yandan yandan oğluna bakarak konuşmaya devam etti. 

"Ah bizim Yiğit de artık birini bulsaydı da yuvasını kursaydı pek iyi olurdu. Yaşı geldi, işi elinde, sağlığı yerinde. Daha ne olsun?"

Yiğit gözlerini belerterek annesine baktı. "Anne tebrik ederim, yine lafı bana getirmeyi başardın yani."

"Niye öyle diyorsun oğlum!" diye çıkıştı kadın. "Kime getirecektim ya! Sıra sende! Evlen artık. Torun severiz hem ne güzel. Ailemiz genişler. "

"Torunun var ya zaten anacığım, aha bak, odada uyuyor."

"O ayrı canım! Bir tane daha olur işte, fena mı? Şeyda'ya arkadaşlık eder. Birlikte büyürler."

"Ben önce Şeyda'mı büyüteyim bir anne, dur sen."

"Durmak falan yok! Durmuyorum! Evleneceksin Yiğit! Sana kalsa sen böyle tek başına devam edersin hayatına. Ne diyordunuz siz gençler, sap sap! İlerde arkadaşlarının eşinin dostunun da yuvası olacak, öyle her istediğinde onlarla da vakit geçiremeyeceksin. Sanma ki böyle önümde aşım dertsiz başım gezebileceksin. Az laf dinle yavrum. Akşam evine gelince yamacında dinleneceğin bir eşin, dostun, karın olur hem. Yüzüne bakarsın şöyle, derin bir iç çekersin, için ferahlar valla."

Derman ve Tuğçe, anne oğulun bu atışmasına kıkır kıkır gülüyor ve keyifle izliyordu.

"Hasbinallah..." diye mırıldandı genç adam.  "Baba sen herhalde her akşam annemin yüzüne bakıp derin bir iç çekiyorsun, için ferahlıyor ha?" diyerek annesinin söylediğiyle alay etmek için babasına pas attı genç adam. Fakat aradığı desteği bulamamıştı. 

"Tabi oğlum. Gün olur ki sen kendini çıkmazda hissedersin, derdin başını aşar sanırsın, ama eşin elini omzuna koyar, seni toparlar, yanında olur, ferahlatır. Yeterki sevgi saygı bilinsin, evlilik huzura dönüşür. Ha her evlilikte tek tük sıkıntılar tartışmalar olmaz mı, elbette olur. Onlar tuz biberdir. Karşındakini onarılmayacak derecede yıkma, sınırını bil, tartışmanın suyunu çıkartma, gönül almaktan çekinme yeter."

Sadullah beyin de desteğini alan Başak hanım daha atılgan bir şekilde devam etti üstelemeye.

"Ayen öyle! Yok mu oğlum etrafında şöyle huyu güzel, ahlakı güzel, edepli, temiz kalpli, uygun biri?"

Bu konuları konuşmayı hiç sevmeyen genç adam sakince iç çekti. "Yok anne, düşünmedim hiç." dedi. "Hem bunların yanında Şeyda'yı da evladı kabul edebilecek biri olması gerekiyor. Konuşmuştuk bunu. Sanmıyorum ki kimse bunu istesin."

MehsâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin