gökten üç elma düşmüş - 14

1K 78 98
                                    

Ev. Oda. Çalışma masası. Bilgisayar. Klavyede gezen parmakların çıkardığı tuş sesleri. Yorgunluk. Ortama aniden yayılan mide gurultusu sesi. Gur gur. Evet açlık.

"Şu kısım da bitsin yemek yiyeceğim işte ya! Az sabret midecim! Hep sahibine çekmişsin, böyle olmaz ki ama! Biraz başkalarına çek de sabırlı ol! Sabırsız sabırsız nereye kadar gider bu?"

Asude, midesinden yeniden gurultu sesi gelince isyan bayrağı çeker gibi aniden arkasına yaslanıp bilgisayarın ekranını karartarak uykuya aldı.

"Tamam be! Yemek hazır olana dek mutfakta ne bulursak onunla idare et midecim! Çünkü bir makale yazmaya çalışıyorum. Daha doğrusu makale yazmak için ön okumalar yapıyorum ama neyse. Kısacası sabret! Kurtlandın mı ne?! Önemli işler peşindeyiz burada!"

Ayağa kalkıp mutfağa doğru yürürken midesine dokundu. Yüzüne hüzünlü bir ifade yerleşti.
"Tamam biliyorum sen de çok önemlisin! Hemen küsme, özür dilerim! Ne alıngan çıktın ha!"

Buzdolabını açıp şöyle bir göz gezdirdi. Dişine göre bir şey yoktu. Kapattı. Kuru yiyecek dolabını açtı bu kez. Yine hayal kırıklığı ile kapağını  kapattı.

"Benim artık bu sevdaya dair umudum kalmadı midecim." diye huysuzca mırıldanıp mutfağın geneline şöyle bir bakındı.

Bakışlarına az ötedeki elmalar takılınca gülümsedi. "Erken çöküş!" diye yeniden canlanarak heyecanla gözlerini belertti ve elmaların birini eline aldı. Top oynar gibi bir kaç kez havaya atıp tuttu, böyle eğlenmeyi severdi. Biraz daha atıp tuttu. Nasıl da yakalıyordu ama her seferinde?
"Çok iyi oyuncuyum be! Koordinasyon harika. Refleksler yine harika. Attığını tutma ve tutturma yine harika! Kısacası ben harikayım! Basketbolcu falan olsam?!"

Elmayı son tutuşundan sonra yeniden havaya atmak yerine çeşmeyi açıp yıkarken yine içinden kendiyle olan sohbetine devam etti.
"Haaa tabi bu boyla da çok iyi basketbolcu olurdun zaten."

"Aman neyse. Düşünmek de mi yasak?"

Mutfaktan çıkarken elmadan bir ısırık aldı. Önce dilimleyip dilimlememe konusunda kararsız kalsa da hiç uğraşmaya değmeyeceğine ve ısırarak kolayca yiyebileceğine karar kalmıştı. Holden geçip odasına doğru yürürken kız kardeşi aniden karşısına çıktı. Nil ile göz göze geldiler.

"Naber kız?"

"İyiii. Ders çalışman bitti mi?"

"Yooo. Ömür biter ders bitmez demiş güzel atalarımız. Öğrenemedin mi kardeşim?"

Nil aldırış etmeyip omuz silkti. O ablası gibi düzenli çalışan, çok çalışan, yahut kısaca ders çalışan bir tip değildi. Sınavlardan önceki gün sınava çalışır, geçecek kadar not alırsa sevinir, konu bildik yerden gelip yüksek not alırsa daha da sevinirdi ama sevinci de bir kaç  saniye sürerdi. Çünkü neden basit iki rakam için havalara uçsun ya da canını sıksın?

Bir kaç saniye sonra Nil, Asude'nin elindeki elmaya bakarak konuştu.
"Abla o ne?"

Asude "Elmaa?" deyip elindekini biraz havaya kaldırdı ve gösterdi. Ne saçma soruydu bu böyle?!  Görmüyor muydu ne olduğunu? Asude gereksiz soruları hiç sevmezdi. Gereksiz hiçbir şeyi sevmezdi. Gıcıklık hariç. Bir de evlenmesine sebep olan şeyler. Pardon klavye yanlış yazmış. Evlenmesine değil eğlenmesine. Ne var canım? Evlenmeye meraklı bir kız mı sandınız? Hiç değil! Hasretle karıştırmayın onu. O baba evinde mutlu, keyfi yerinde.

Nil, ablasının bu hâline aldırmadı. Alışıklı. "Elmayı nerede buldun?" dedi gayettabi.

Asude elmayı göstererek"Gökten düştü." deyip sahte bir sırıtış kondurdu yüzüne. "Başıma üç elma düştü, birini yiyorum, ikisini mutfağa koydum. İstersen gidip birini yiyebilirsin. Birini de masalın kahramanlarına bırak ama!"

MehsâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin