zıt kutuplar - 17

805 71 36
                                    

Ev. Oturma odası. Yemek masası. Sohbet. Kaşık çatal sesleri. 

Derman, Yiğitlere yemeğe gitmişti. Arada böyle gelirdi yıllardır. Başak teyzesi, yani Yiğit'in annesi ikinci bir anaydı onun için. Hiç teyzesi yoktu ama o kendisine aynı kandan olmasa da aynı candan bir teyze edinmişti. Yiğit gibi bir kardeşi de vardı, daha ne istesindi! Onca kız kardeşi varken bir de erkek kardeş edinmek güzeldi.

Her zaman yaptığı gibi Başak teyzesine iltifatlar yağdırıyordu. Sevdiği insanlara olan övgülerini yahut onlar hakkındaki güzel düşüncelerini asla saklayamaz, hemen diline vururdu. 

''Başak teyze, eline sağlık! Yine mükemmeel olmuş! Parmaklarımı yiyeceğim şimdi. Sen bir mekan aç, yemin ederim ileride o mekanın restoran zinciri falan açılır!''

Başak hanım aldığı övgülere memnuniyetle gülümseyip teşekkür ederken Yiğit de yine adeta yağ çeker gibi annesini öven arkadaşına hafifçe göz devirdi. Annesi de her seferinde oltaya geliyor, nasıl seviniyor, nazlanıyordu bak! Şu kadınlar övgü almayı, iltifat edilmesini epey seviyordu cidden.
''Ne çok konuşuyorsun Derman ya, iki saat yemeği öveceğine ye de soğumasın, hadi.'' deyip kaşığını pilavına daldırdı. 

Derman bu kez de yanında oturan Sadullah beyin koluna dokunup kendisine bakmasını sağladı. Bakışlarıyla Yiğit'i işaret edip güldükten sonra didişerek anlaştığı arkadaşına laf çarpıttı.
''Sadullah amca, bu oğlun beni kıskanıyor sanki ha? Ya da annesini benden kıskanıyor? Ne diyorsun?''

Sadullah bey güldü. ''Bence de kıskanıyor. Ben Yiğit'in bu kadar kıskanç olduğunu bilmezdim. Uğur abisini de Tuğçe'yi de hiç kıskandığını görmemiştim şimdiye dek. Uğur evlenip gitti, evde tek erkek o kalmıştı. Şimdi sen de oğlumuz sayılınca kabul etmek istemiyor herhalde.''

Derman başını sallayıp cıkcıkladı ve ''Çok ayıp, çok. Arkadaş diye koynumuzda yılan besliyoruz!'' diye kınayarak baktı Yiğit'e. Sadullah bey de Derman da şaka yaptığından ve Yiğit bunu bildiğinden, oldukça rahatlardı.

''Saçmalamayın ya!'' diye sakince söylendi Yiğit. ''Kıskansam ahanda bu Tuğçe'yi kıskanırdım. Herkesin ilgisi onda, onun ilgisi de herkeste. Benim değil Derman'ın kardeşi sanki, çok meraklı samimiyete, sarılıp öpmeye.''

Sakince yemeğini yiyen Tuğçe, abisinin kendisine okları çevirmesi üzerine kaşlarını hafifçe çatarak ona baktı. Abisinden dört yaş küçük ve yirmi iki yaşında olmasına rağmen bazen ondan liseli muamelesi görüyordu ve bunu her zaman çok takmasa da Derman yanlarındayken özellikle rahatsız oluyordu. Şimdi de sarılıp öpmek, samimiyet kötü bir şey gibi konuşmuştu! Kendisi genelde ciddi ve mesafe seven biri olunca milletin samimiyetini de garip karşılıyordu. Ama garip değildi, Allah Allah! Her önüne gelenle samimi olmuyordu sonuçta onlar da!

''Sen mesafe seviyorsun diye samimiyet sevenleri kınamaya hakkın yok abicim. Sarılmak, güzel söz söylemek, sevgini belli etmek gayet güzel bir şey bence. Dimi Derman abi?''

Derman başını sallayıp ''Aynen öyle güzelim! Helal olsun sana!'' dedi genç kızı takdir ederek. Bu takdir Tuğçe'nin de hoşuna gitmişti. Gururlandı ve gülümsedi. Abisine 'gör bak' işareti yaptı kaşlarını oynatarak.
Derman'ın onunla sohbet etmesi, şakalaşması, gülümsemesi bile hoşuna gidiyordu. Tam bir Derman hayranıydı kendisi. Onu çok sempatik ve hoş buluyor, cana yakınlığı ve temiz kalpliliğini çok beğeniyordu. Aralarındaki on yaş olmasa, onu abi bilmiş olmasa, Derman'dan ciddi anlamda hoşlanabilirdi bile. Derman'ın genç ve abi olmayan bir versiyonu ile karşılaşsa emindi ki dakikasında kapılıp giderdi. Ama bu adamı abisinden farksız seviyordu. 

Sohbet devam edip yemek sürmüş, didişmeyi bırakıp oradan buradan konuşmuşlardı. Yemeğin sonunda Tuğçe ve Başak hanım sofrayı toplamış, Derman ve Yiğit de tabak çanağı mutfağa taşımaya yardım ettikten sonra oturma odasına geçip oturmuştu. Biraz dinlenip işten güçten, oradan buradan sohbet ettiler yine. Namaz vaktinde üç adam camiye gittiler. Namazlarını cemaatle eda edip eve dönüklerinde çay hazırdı bile. Fakat Sadullah bey camide uzun zamandır görmediği, buradan taşınan bir dostunu görüp Derman'dan müsaade istemiş ve eve dönmek yerine arkadaşıyla hasret gidermek için caminin yanındaki çay evinde oturmuşlardı. Tuğçe'yi üst katta oturan arkadaşı çağırmış, o da gitmişti. Başak hanım da az sonra müsaade isteyip yukarıya çıktı. Derman yabancı olmadığı, sık gelip gittiği için sorun etmiyorlardı böyle şeyleri. Derman da hiçbir şeyi sorun edecek biri değildi zaten.

MehsâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin