8

24.4K 1.1K 70
                                    

Sorduğum soru üstüne gülüşleri yüzlerinde asılı kalmıştı. Bir süre konuşmadıklarında direterek; "Emre kim? Diyorum. Daha doğrusu o nerede?" Bütün kelimeleri bastırarak söylemiştim. Ve Emre'nin kim olduğunu tabii ki anlamıştım.

Kaya Bey ayağa kalkarak; "Bak kızım...anlatacağız ama bize, sana Emre'den bahsetmediğimiz için kızma tamam mı?"

Kaşlarım hayretle havalanırken; "Neyin pazarlığı bu?" Demiştim.

Sessiz kalıp cevap vermeyeyi tercih etmişlerdi.

"Emre...senin ikizin ve o şuan Kanada'da, Mira yüzünden...pek anlaşamıyorlardı ve bir takım sorunlar yaşıyorlardı. Bu sorunlar büyüdüğü için Emre, Kanada'daki dayısının yanına gitmeyi istedi. Biz burada kalması için onu ikna etmeye çalıştık ama işe yaramadı." Hızlıca konuştuğu için durup soluklanma ihtiyacı duymuştu.
Tekrar konuşacağı sırada duraksamış ve ne diyeceğini bilmeden ağzını tekrar kapatmıştı.

Konuşmam gerektiğini düşünüyordum.

"Peki neden bana Emre'den bahsetmediniz? Bu çok saçma! Üstelik o benim ikizimmiş. Şaka mı yapıyorsunuz?!"

Eren Ağabey; "Ben söylemelerini istedim, hem de geldiğin günden beri. Hatta hepimiz istedik ama çok sevgili(!) babamız Emre'nin hayatımızdan temelli olarak çıktığını düşünüyordu galiba. Sahi, ne düşünüyordun baba?" Eren Ağabey de en az benim kadar sinirlenmiş duruyordu.

Bu işin sorumlusunun Kaya Bey'in olduğu belliydi.

Kaya Bey yine sessiz kalmıştı.

"Bana söylemeyi düşünüyor muydunuz?" En çok da bunu merak ediyordum çünkü eğer bana söylemeyecek olsalardı onlara güvenmem imkansiz olabilirdi. Zaten Özgür Ağabey'e de tavır alacaktım, bana söylemediği için.

Kaya Bey kafasını sallayarak; "Aslında perşembe günü burada olacak...çarşamba günü anlatmayı düşünüyordum."

Gözlerimi kısıp doğruyu söylediğini mi yoksa huyuma gitmek için yalan mı söylediğini anlamaya çalışıyordum. Sonunda hiçbir şey anlamamıştım ve muhtemelen dışarıdan bir ahmak gibi görünüyordum. Başımı iki yana sallayıp silkelendikten sonra. "Tamam." Demiştim.

Ailenin diğer üyeleri Emre'nin geleceğini duydukları için büyük bir sevinç içindeyken, Dila Hanım ağlıyordu. O da doğal çok özlemişti oğlunu, belliydi gözlerindeki hüzünden.

Bu kadının hiçbir suçu yoktu, boşu boşuna bir de ben üzmek istemiyordum. Yanına adımlayıp kollarımı annemin bedenine doladım. Bedeni kaskatı kesilmiş ve gerilmişti. Kendine gelip kollarını bana sarınca bir süre öyle kalmıştık.

Kaya Bey bu sürede evden çıkmıştı, gitsindi.

Kahvaltı yapmak için İlker Ağabey'in yanına oturduğumda; "Teşekkür ederiz fındık kurdu." Demişti.

Bunu beni takdir etmeleri için yapmamıştım.

"Bunu sadece sizin için yapmadım ağabey, kardeşimi tanımak- hatta ne var biliyor musun; Kaya Bey'in dediğine göre ben bir şey yapmadım nasıl olsa çarşamba günü öğrenecekmişiz ya." Dedim alayla karışık bir ifadeyle.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra masayı toplayan görevli ablaya yardım etmiştim. Görevli abla-yani Sonat Abla-aşırı kafa birisiydi. Aslında annesi Semra Teyze ile birlikte çalışıyorlarmış ama Semra Teyze memlekete gitmiş bu yüzden bu hafta olmayacakmış.
Ben de yardım etmeyi teklif etmiştim fakat reddetmişti, bir defa daha sormuştum tekrar reddedince daha fazla üstelemenin onu sıkacağını düşünüp 'peki' diyerek onu onaylamıştım.

Şuan annem ile alışveriş yapıyorduk. -Ona içimden anne, dediğimi henüz bilmiyordu.- Kıyafet alışverişini bitirmiştik ve güzel şeyler almıştık. Etekleri çok seviyordu sanırım çünkü bir ton etekli kombin yapıp almıştı. Ben de kırmamak için bir şry dememiştim. 'Güzel oldu mu?' gibi sorular sorunca 'Evet, çok güzel olmuş.' diyerek yüzünde güller açmasını sağlıyordum. Ve gerçekten beğeniyordum.

Sarı yastık kılıfı alırken bir yandan da yeşil nevresim takımını düşürmemek için direniyordum.

Annem yanıma gelmiş; "Ver tatlım bana, düşecekmiş gibi duruyor."

Gülüp ona uzattım. Elimdem aldı ve sepetin içine attı.

Bir kaç dekor eşyası daha aldığımızda yorgunluktan bayılacaktım.

Arabadan indiğimizde görevli ağabeyler poşetleri getireceğini söylemişti. Biz de teşekkür edip eve gitmiştik.

Salona girdiğim an kendimi Özgür Ağabey'in üstüne resmen un çuvalı gibi atmış ve gözlerimi kapatmıştım.
Tabii gözlerimi geri açmam çok sürmemişti. Kalkıp düzgün bir şekilde oturmuş ve kollarımı önümde bağlamıştım.

Özgür Ağabey; "His, ne oldu? Bak bakayım bana." Kaşlarımı çatıp; "Ben sana küsüm." Diyip dudağımı büzdüm.
Özgür Ağabey; "Neden küstün? Ha? Ne oldu meleğim?" Gülümsememek için kendimi kasıyordum. "'Ne oldu'su mu var? Emre'den bana bahsetmedin. Daha ne olsun?" Deyip omuz silktim. "Ama benim elimde olan bir şey değildi ki babam dedi 'Söylemeyin.' diye." Dudağımı büzüp; "Ben onu, bunu bilmem. Küsüm."
"Benim ile barışman için ne yapabilirim?" Bir süre düşündüm. "Buldum! Odamı düzenlememde yardım edersen, bir de bir kutu çikolata alsan belki barışırım." Dediğim şeye İlker Ağabey bıyık altından gülerken yandan göz kırptım. Kafasını sallayıp elini uzattı; "Hadi gidip düzenleyelim." Elini tutup ayağa kalktım ve İlker Ağabey yanından geçerken bana 'Sen yılan, sen şeytan' bakışları atıyordu. Sırıtıp önüne döndüm.

Odaya vardığımızda bir ton eşya gören Özgür Ağabey'in gözleri kocaman açılmıştı. Derin bir nefes alıp; "Anlaşılan bugün sanki hiç uzun değilmiş gibi daha da uzayacak gibi duruyor."

,,
kitabı yayımladığım günden beri çok bir zaman geçmedi ama bu kadar kısa sürede okunmasını beklemiyordum gerçekten :') <3.

hissiz' ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin