12

20.2K 1K 160
                                    

Maçtan sonra eve gelmiştik, yıkanıp üstüme rahat bir şeyler giymiştim. Odamda biraz vakit geçirmiştim ve şimdi ise acıktığım için mutfaktayım, ne yiyeceğimi bilemediğim için dolaba boş boş bakıyordum.

"Eğer ne yiyeceğini bulamadıysan bildiğim çok güzel bir tarif var." Arkamdan gelen sesle irkilip sesin sahibine döndüm, Kaya Bey'di. Açıkçası ona hiç alışamamıştım o yüzden; "Hayır, sağ ol." Deyip dolapta bulduğum küçük tencereyi alıp kapağını kaldırdım. Brokoli vardı, yüzümü buruşturup kapağı tekrar kapattım. Çok saçma bir şekilde yeme hevesim kaçmıştı.

Bahçeye çıkıp hamağa oturmuştum, kendimi yavaş yavaş sallarken hiçbir şey düşünmüyordum. Biraz ötede beliren gölgeye baktığımda Kaya Bey'in gölgesi olduğunu görmüştüm. Hamağın yanına bahçede bulunan sandalyelerden birini çekmiş ve oturmuştu. Biraz süre sadece ben sallanmıştım o da ellerine bakmıştı. Boğazını temizleyip; "On yedi yaşındaydım, annemin babamı aldattığını öğrendiğimde. Gözlerimle gördüğümde yalnızca on yedi yaşımdaydım. Görmüştüm görmesine de kimseye bir şey söyleyememiştim, bunun iki sebebi vardı. Birincisi eğer babama ya da bir başkasına söyleyecek olsaydım babam annemi yaşatmazdı ve ikincisi ise babam annemi bir mucize olur da affetmiş olsaydı da katı bir insana dönüşürdü, sanki hiç değilmiş gibi. Katı olmasının yanında annemin gözlerine artık aşkla bakmazdı, her saniye güvensizlikle onu kısıtlardı. İşte bu yüzden çok uzun bir süre ağzımı dahi açamadım. Annemin ilişkisi devam ediyordu ve ben babamın yüzüne dahi bakamamaya başlamıştım, babama ihanet ettiğim için kendimden o kadar utanıyordum ki ona 'baba' demeye bile çekinmeye başlamıştım. Bu konuyu kardeşlerimle de konuşamıyordum çünkü küçüktüler, en büyükleri olmam yine bir ton yükü yüklenmeme neden olmuştu. Zaten konuşsam da beni anlamazlardı, biri on üç diğeri dokuz yaşında el kadar çocuklar neyin aşkı neyin aldatmasından bahsedecektim? Her neyse bu birkaç hafta sonunda doğum günümden bir gün önce cesaretimi toplayıp annemle konuşmaya karar verdim. Okul çıkışı eve gelip annemin elinden tutmuş ve bir parka getirmiştim. Yolda sorular sormuştu ama cevap vermemiştim çünkü ona neyden konuşacağımı söyleseydim kaçıp giderdi, öyle de oldu zaten. Ona her şeyi bildiğimi söyledim, kendimi tutamamış ve ses tonumu ayarlayamamıştım. Ona; 'Sen nasıl bir kadın, annesin?' derken ses tonum o kadar korkunç çıkmıştı ki adeta şey gibi...babam. Bunu yıllarca kabullenmedim, o an babam gibi davrandığımı. Babamla gurur duyuyordum ama aynı zamanda ona benzemekten ölesiye korkuyordum. O sevgisini bize asla belli etmezdi çünkü babasından öyle görmüştü. Ben o yaşıma kadar bir kere bile saçımı okşayıp beni tebrik etmemişti. Belki de annem de benim gibi ondan çekiniyordu ve belki de o yüzden aldatmıştı onu; babamın baskıcı ve otoriter davranışları yüzünden. Sevgi görmek istemişti. Annemle konuştuktan kaçarcasına eve koşmuş ve eline bir valiz aldığı gibi içine eşyalarını ve biriktirdiği parasını tıkmış, toz olmuştu. Babam annemin gittiğini öğrenince bütün şehrin altını üstüne getirmiş olmasına rağmen annemden bir iz dahi bulamamıştı. Biz onun nerede olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Hatta babamı aldattığı adamla yeni bir hayat kurmuş olabilirdi, başka kardeşlerim olabilirdi... Annemin gidişinden sonra babam sarsılmıştı, bize karşı sevgisini belli etmez ve güçlü dururdu ama annem, gözleri anneme aşık olduğunu çok açık bir şekilde görülüyordu. Hadi biz her şeye rağmen idare ederdik de kardeşlerim çok küçüktü özellikle Can, henüz dokuz yaşındaydı. Düşünebiliyor musun? Bir süre babamla mutlu aile tablosu çizmeye çalıştık; kardeşlerime, insanlara. Ama artık ikimiz de çocukların bir kadına ihtiyacı olduğunu biliyorduk. Bu yüzden genç bir kadını işe aldık, Dila Derincioğlu. Dila'yı işe aldığımızda sadece bir yardımcı değil, hayatımın merkezi olmuştu. Günler geçiyordu ve ben Dila'ya aşık olmuştum, oluyordum. Sonunda bir gün çocukların yanına gelmedi, aradık ama ulaşamadık. İkinci kere kaybetmenin korkusunu iliklerime kadar hissediyordum. Üç gün içinde Dila'ya ulaşmayı başarmıştık, daha doğrusu ablasına. On yedi yaşını çoktan geçmiş ve on sekize basacağı anda memleketinden ve kendinden yaşça büyük birisi ile evlendirileceğini söyledi. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Memlekete henüz götürülmediğini öğrenmiştim, babamlar ve amcamlarla Dila'nın kaldığı yere gidip onu oradan kurtarmıştık. Babam onu himayesi altına almıştı. En çok da bu yüzden minnet doluyumdur babama. On sekiz olunca nişanlandık ama hemen evlenmedik çünkü ikimiz de okumak istiyorduk. Üniversite sınavına beraber çalıştığımız ortak derslerimiz vardı, birbirimizin eksiklerini kapatıyorduk. Sonunda ikimiz de istediğimiz liseyi tutturmuş ve aynı üniversitenin farklı bölümlerini seçmiştik. Bir arkadaş grubumuz olmuştu, hâlâ da çok yakın arkadaşız bir ara tanışırsın zaten. Neyse dört sene sonunda üniversitemi bitirmiş ve şirketimizde işe girmiştim zaten sevdiğim bir konumdaydım. Yirmi iki yaşımızda evlenmeye karar verdik, birkaç ay içinde evlenmiş ve kendi evimize çıkmıştık. Henüz ikimiz de ne anne ne de baba olmaya kendimizi hazır hissetmiyorduk ama annen hamileydi. Korkuyorduk ama herkes bize destek oluyordu, benim korkumu yenmem çok zor olmamıştı ama annenin endişeleri benimkine nazaran daha büyüktü. Tabii her ne kadar korksa da bebeği aldırmak bir an olsun aklına gelmemişti. Korkularımızı beraber yenmeye çalıştık ve artık annen, anne olmak için çok heyecanlıydı. Ben de ondan pek farklı değildim, bebeğimiz doğduğunda porselen bebek gibi elden ele dolaşacak ve çok değer görecekti bundan yana şüphemiz yoktu. Dokuz ay, yeri geldiği zaman zor ve sancılı yeri geldiği zaman ise kahkaha dolu geçmişti. Zorlu bir yolculuktu. Doğum başladığında her şey o kadar güzeldi ki kötü geçeğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Kızımızın bir melek gibi güzel olacağını biliyorduk ama meleğin kendisi olacağı son seçeneğimiz bile değildi. Annen doğum yaparken yanındaydım, ağlamadığı için doktorlar şüphelenmişti. Yanımızda müdahale ettiler ama işe yaramadı. Melek nefes almıyordu. Sonraki dört senemiz karanlık. Hepimiz çok etkilenmiştik, en çok da annen ve ben. Daha sonralardan biraz toparlanmaya başlamıştık ve Erdem Ağabey'in panzehir gibi gelmişti ailemize..." Duraksayıp derin bir nefes aldı, dakikalardır konuşuyordu. Her şeyi en başından anlatmayı tercih etmişti. "... Sonra Eren, İlker, Özgür derken siz geldiniz bebeklerden birinin kız olduğunu duyduğumuzda ağabeylerin çok mutlu olmuştu özellikle Eren Ağabey'ini görmek gerekiyordu yıllar sonra aklıma geldiğinde bile gülesim geliyor... onu başka zaman anlatırım. Biz endişeliydik; ya Melek gibi olursa, ya ablası gibi olursa? Bir defa daha evlat acısı kaldırabilir miydik, bilmiyorduk. Doğdunuz... doğumda her zaman olduğu gibi yine vardım, ikiniz de çok güzeldiniz. Emre ve Esila. Esila ismini de anlamına aşık olduğum için istemiştim; babasının bir tanesi. Deden senin ismini kendisi koymak istedi, eğer karışmasaydınız Mira olacaktı... Karıştırılma olayları nasıl oldu bilmiyoruz ama Mira ile benzemediğinizi söyleyince yeni doğduğunuz için öyle olabileceğini söylediler. Yıllar geçti Emre ve Mira anlaşamıyordu, ben Mira'nın üstüne çok titriyordum. Fakat o beni pek fazla sevmezdi, ergenliktendir diyerek pek fazla takmamıştım. Mira 'Ya ben ya da Emre' deyince işin rengi değişti. Ben de Emre'yi gönderdim ama sırf Mira seçenek sunduğu için değil, Emre yanıma gelerek gidebileceğini söylemişti. Bu ne kadar zor olsa da yaptım. Annen çok üzüldü, ağabeylerin de... O zamandan beri bana kırgınlar işte..." Sonunda konuşmasını bitirmiş ve kafasını eğmişti. Evet, yaptığı pek mantıklı değildi ve onu haklı çıkarmazdı ama onun da yıprandığını ve yara aldığını görüyordum. Destek vermek istercesine elimi ellerinin üstüne koyup gülümsedim. "Teşekkür ederim, bunları bana anlattığın için..." Bu aldatılma olayı öğrenilmiş miydi bunu bir ara soracaktım, tabii Eren Ağabey'in bizi öğrendiğindeki tepkisini de fakat bugünlük bu kadarı yeterliydi. Birden ona sarılıp kafamı boynuna gömmüştüm. O da bana sarılmıştı omzumda ıslaklık hissedince ağladığını anlamıştım, ona bakmak için kafamı yeltendiğim sırada; "Bakma, utandığımdan değil sadece bana ihtiyacın olduğunda güçlü olduğumu düşünmemi istiyorum." Onu dinlemeyip boynundan ayrıldığımda kafasını anında başka yöne çevirmiş ve göz yaşlarını silmeye çalışıyordu. Kafasını kendime çevirmiş ve göz yaşlarını tek tek silmeye başlamıştım. "Ben zaten senin ne kadar güçlü olduğunu biliyorum baba. Ağlamanı görmem ya da görmemem bunu değiştiremez. Ayrıca, bana Esila diyebilirsin. Ben çok sevdim." Deyip gülümsemiştim. Gözleri tekrar dolarken bu sefer kollarını bana dolayan ilk o olmuştu...

,,

Babasını nasıl bir karaktere dönüştüreceğimi bilemedim, çok yakın bir arkadaşıma sordum. Samimi olmasını tavsiye etti, bana kitapta takıldığım her anda yardımcı olduğu için onu koskocaman öpüyorum. 💗 Galiba bu, kitabın en uzun bölümü oldu galibaaa!

hissiz' ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin