Daha tanışmaya bile fırsat bulamadığım yengem ve bebeğinin cenazesinin üzerinden iki gün geçmişti, hâlâ Ankara'daydık. Kerem, Ulaş ve ben ortak grubumuzdan konuşuyorduk ve saat gece yarısı dörde geliyordu. Hiç kimse doğru düzgün uyuyamıyordu, bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi.
Ölüm ve cenaze işleri dışında kafamı kurcalayan o gizemli kişi de vardı. Tanımadığım birine güvenmek saçmalıktı, bunu biliyordum ama yine de Emre ve Özgür Ağabey dışındakilerle arama mesafe koymuştum. Emir ya da İlker Ağabey'le aramızın bir anda soğuması kimsenin dikkatini çekmemişti çünkü herkesin işi başından aşkındı.
Gruba 'iyi geceler, görüşürüz' tarzı bir şeyler yazıp telefonu kapattım. Uyku tutmadığı için Emre'nin odasına gitmeye karar vermiştim. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp saçlarımı elimle geri attım ve bir süre durduktan sonra pijamalarımı üstüme geçirip kaldığım odadan çıktım.
Emre'nin odasının önüne gelince ses çıkarmamaya özen gösterip kapının tokmağını aşağıya indirdim. Kafamı içeriye uzattığım karanlıktan bir şey görememiştim, ışıklar kapalıydı. Yatağın yanına gelip pikeyi kaldırdım ve hızlıca pikenin altına girip Emre'ye doğru döndüm. Kısa saçlarından önüne düşen bir parça saça bakıp ondan ayrılacak zorunda kalmamı düşünmemeye çalıştım. O gün, o adam kendinden oldukça kesin bir şekilde onlardan beni alacağını söylemişti, korkuyordum.
Az sonra Emre hareket etmiş ve muhtemelen varlığımı hissetmişti, tek bir gözünü açıp bana bakmış ve kollarını bana sarmıştı. Kollarının arasındayken ben de bir elimi onun sırtına atmış, sarılışına karşılık vermiştim.
On dakika, on beş dakika derken gözlerim benden bağımsızca hafif hafif kapanmaya başlamıştı bile.
Uyandığımızdan Emre'den bir tişört alıp kaldığım odaya gittim. Aldığım tişörtü üstüme geçirip altıma da siyah bir eşofman giydim. Telefonumu odada bırakarak bahçeye indiğimde diğerlerinin de bahçedeki masanın orada oturduklarını gördüm.
Emre üstüne benim ondan aldığım tişörte benzer bir şey giydiğini gördüm, bana göz kırptığında ben de gülümseyerek karşılık verdim ve Özgür Ağabey'in yanına gidip ona kısaca sarılarak yanına oturdum. Oturur oturmaz beni kolunun altına almıştı. İlker Ağabey dudak bükerek bize baktığında aklından ne geçtiğini tahmin ediyordum; neden ona karşı soğuk olduğumu düşünüyordu.
Yanılıyorsun His, çok başka bir şeyi kafasının içinde dolaştırıyordu.
(Buraya Emre ve His'in giydiklerini bırakayım dedim<3)
Bir süre daha bahçede durduğumuzda yavaş yavaş ve teker teker içeriye gitmeye başlamışlardı, son olarak Eren Ağabey de kalktığında bana kısaca bir bakış atmış ve gitmişti. Bir beş dakika sonunda ben de gitmeye karar verdiğimde o gün orada gördüğüm gözler tam olarak gözlerimin içine bakmıştı.
Sertçe yutkunup çalıların arasına saklanan adama doğru adımlamaya başladım.-Bunu neden yapıyordum bilmiyordum.-Yanına vardığımda çömelmem için gözleriyle işaret etti. Çömeldiğimde; "Gitme zamanın geldi küçük on beş dakikan var kimle vedalaşacaksan vedalaş ama belli etme, anlaştık mı?" Deyip göz kırptı. Korkak bakışlarımı ona çevirip, "Bundan onlara bahsedersem ne olur?" Kaşlarını çatıp; "Bunu neden yapasın? Ebeveynlerinin ve kardeşlerinin senin üstüne atacağı pisliği temizleyerek hayatını mahvetmek için mi?" Tek kaşımı kaldırıp merakla ona bakıp ardından da 'hayır' anlamında kafamı iki yana salladım. "Tamam o zaman, git şimdi. Tekrar geldiğinde benim saklandığım yere-yani tam buraya- gizlen. Adamlarımdan birisi seni almaya gelecek." Dediğinde kafamı sallayıp hızlıca eve gittim. İçeriye girdiğimde Emre ve Özgür Ağabey yan yana oturmuş İlker Ağabey'i dinliyordu.
Emre'ye ve Özgür Ağabey'in yanına geçip oturdum, dikkat çekmemek için iki dakika kadar oturup sonra gergin bir şekilde ikisine de sarılıp ayağa kalktım ve yukarıya çıkıp Emre'nin kaldığı odaya gidip parfümünü cebime attım. Ne şans ki Özgür Ağabey de bunu kullanıyordu. Daha sonra kaldığım odaya girip telefonumun şifresini girip rehberi açtım. Ulaş'ın telefon numarasını bir tükenmez kalemle bileğime yazıp ayarlara girip telefonu sıfırlamaya tuşuna bastım telefon sıfırlamayı bitince odanın camından dışarıya atmaya karar verdim ama karar verdiğim gibi de vazgeçtim çünkü kaçtığımı düşünebilirlerdi. Tamam, bir nevi öyle oluyordu ama arkamda benden nefret eden bir adet ikiz ve ağabey bırakmaya niyetim yoktu.
Telefonu parfüm şişesi olmayan cebime koyup son olarak Özgür Ağabey'in odasına gittim ve odasından geçen gün beraber yaptığımız ikili bileklikten birisini alıp diğerini de ona bıraktım.
Sorun yokmuş ve her şey normalmiş gibi elimi kolumu sallaya sallaya salonun yanından geçip bahçeye çıktım. O adamın bana dediği yere kimse görmeden yerleşip beklemeye başladım.
Çok kısa bir süre sonra bir adam yanıma geldiğinde uzattığı eline bakıp önce tereddüt edip ardından da korkarak tuttum. Hızlı adımlarla küçük boy minibüs gibi olan arabaya bindiğimde yanımda oturan o adamı ve karşımda duran üç kişiyi gördüğümde bakakaldım.
,,
Haiiii! Ölmedim, yaşıyorum. Sadece ilk başlarda yazmaya vaktim yoktu ve sonrasında ise yazma şevkim kaybolmuştu. Kendime bir süre tanımaya karar vermiştim ve şuan yazmayı çok özlediğimi fark ettim, sizi de tabii ki 🤧. Her neyse, tahminlerinizi buraya alabiliriimm<33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hissiz' ✓
ChickLitgerçek aile klasiği. 0: 23/06/21 ♡ 1K: 28/06/21 ♡ 10K: 02/07/21 ♡ 100K: 01/08/21 ♡ 200K: 06/11/21 ♡ 300K: 20/06/22 ♡ 400K: 22/12/22 ♡ 500K: 25/06/23 ♡ 600K: 04/04/24 ♡ |Bitiş: 24/07/21| © 2021 | n