Gözlerimi açtığımda aklıma gelen ilk şey o gündü. O gün, mutlu olduğum günlerden biriydi o gün de böyle hastanede başlamıştı. o gün yani her şeyi unuttuğum gün.
Bir söz vardır " cahillik mutluluktur " ne kadar doğru bir söz keşke şimdide her şeyi unutabilsem. Her şeyi amacımı, isteklerimi, hayallerimi, arzularımı, kendimi hatta onu.
Kapı yavaşça
açıldı dışardan soğuk bir hava geliyordu. Yavaşça kapıya doğru baktım küt saçlı, uzun ve biraz bakımsız bir hemşireydi. İlk başta her şey normaldi ama hemşirenin hareketlerinde bir tuhaflık vardı sanki çok gergin ve tedirgindi yavaş yavaş içeri girdi ve kapıyı kapattı. Beni üşüten kapıdan giren soğuk hava mı yoksa hemşirenin tedirginliği mi ? Hemşire elindeki iğneyi tutarken bile elleri titriyordu. Ona bakmak için başımı yukarı kaldırdığımda bir şey fark ettim, çalışan kartı! Çalışan kartı yoktu . Yavaşça güldüm ve içimden "ne klişe bir yöntem " dedim.
O an aklımdan bir şey geçti "ölsem ne olur", " ne değişir" ne kadar kendimi zorlasam da kendimi düşünmekten alamıyordum. İşte en önemli soru "neden yaşıyorum ki, neden bu işkenceyi burda bitirmiyorum , neyi zorluyorum" bu sorular beni hayatımın mahvoldugu o güne getirdi .O gün normal başlamıştı ama hiç bitmemişti. Bazıları geçmişimizi gömüp hayatımıza devam edebileceğimizi söylüyorlar bence kesinlikle geçmişimizi arkada bırakamayız. Hele ki o geçmiş her gece rüyamıza girip dünümüzü, bugünümüzü ve hatta yarınımızı mahvediyorsa o geçmişi asla unutup arkanızda bırakamazsınız...... 6 yıl önce ......
10 yaşımdan beri kaldığım yurttan ayrılalı 1 ay olmuştu hayatım mükemmeldi, sıradandı, sıkıcıydı o zamanlar o yıllarımın ne kadar güzel olduğunu bilmiyordum. o gün eski yurt müdürüm evleniyordu. Yurt müdürüm iyi huylu, yardımsever ve komik biriydi. Onu gerçekten severdim. O, eski beni tanıyan az insandan biriydi. Onu her zaman babam olarak görürdüm. Ben ve arkadaşlarım müdürümüz için düğün salonunun bahçesini süslemede yardım edicektik. Hiç bir zaman erken kalkan tiplerden olmadım ama o gün önemliydi. Saat 7 de kalkıp 7.30 da arkadaşlarımla buluşup oradan düğün salonuna geçtik. Her yer harikaydı, beyaz çiçekler, beyaz masa örtüleri, beyaz sandalyeler... Bakmak bile mutlu olmana yetecek bir bahçe. Öğlen düğüne hazırlanmak için eve gidip kıyafetlerimizi giymiştik. Benim elbisem gece mavisi bir elbiseydi. Elbisenin içinde harika gözüküyordum. Elbiseyi giyip aynanın önüne çıktığımda birden aklıma annem geldi. hiç hatirlamadigim annem. 10 yaşında bir nehrin kenarında kafamda bir çizikle bulunmuşum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. 10 yaşımdan beri annemin beni bıraktığına inanıyorum ve ondan nefret ediyorum. Ama bazen onu özlüyorum keşke yanımda olsa. Aynanın önüne geçtiğimde de bunu hissettim. Annemi duyduğum özlemi. Bu tür düşüncelere dalmışken birden telefonumun çalmasıyla irkildim. Arayan arkadaşlarımdan biriydi kuaför randevuma geç kalıyordum. Böyle saçma şeyleri düşünmeyi bıraktım ve koşmaya başladım. Neyse ki yetiştim. Saçım da tamamlanınca , işte şimdi hazırım. Gidip biraz eğlenelim.
Sonunda düğüne yetişmiştik. Çok kalabalık ve çok gürültülüydü. Misafirlerin arasında yavaşça sıyrılıp gelin odasına geçtim. Neyse ki gelin odasında her şey normaldi. Gelin bizi görünce ayağa kalktı. Tüm arkadaşlarım ve ben gelinliğe sanki büyülenmiş gibi bakıyorduk. Bembeyaz, kabarık, katkat ve çok süslü duran bu gelinlik tıpkı gelin kadar güzeldi. Gelinliğe bakarken ben ve arkadaşlarımın düşündüğü tek şey "acaba bizde bu kadar güzel olabilir miyiz" oldu herkes birbirine baktı ve sanki ne düşündüğümüzü biliyormuşuz gibi sırıttık. Gelin odası biraz kalabalık olduğu için bahçeye çıktık ve bir masaya oturduk. Gelin ve damat henüz çıkmamıştı. Herkes çok heyecanlıydı. Heyecanımız yatışsın diye birisi hareketli bir parça açmıştı ya da çocuklardan biri eğlenelim diye açmıştı. Damat yurt müdürü olduğu için misafirlerin yarısı gelinin akrabaları yarısı damadın öğrencileriydi. Tüm çocuklar pistte saçma saçma dans ediyorlardı. Onları izlemek bile çok gülünçtü. Beklenen an geldi gelin ve damat muazzam bir uyumla bahçeye çıktı. O an bir kaç kişi havaya ateş açtılar. Ateş sesini duyduğum an başıma bir ağrı girdi ve gözümün önünden tuhaf görüntüler geçiyordu. Başım çok kötü ağrıyordu. Herkes gelin ve damata bakıyor ve alkışlıyordu. Bir şeylerin tuhaf olduğunu anladım çünkü gözümün önüne gelen görüntüler benim çocukluğumun görüntüleriydi, annemindi. Bende ayağa kalktım ve arkadaşlara kendimi iyi hissetmediğini söyleyip eve geldim. Baş ağrısı için bir kaç ilaç alıp yatağıma uzandım. Gördüğüm görüntüleri birleştirmeye çalışıyordum.
İşte bu gündü kaybettigim anılarımı aldığım ve hayatımın en iyi zamanlarının bittiği gün, mutluluğunun bitişi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Kalıntıları
Action" geçmiş aslında geçmezmiş efendim. hep bir köşede yerinden çıkmak için geceyi beklermiş" Oğuz Atay "en kötü düşman kim olduğunu bilmediğin düşmandır" bu sözü bana bir arkadaşım söylemişti. bence en kötü düşman yanında olduğunu bildiğin ama hiç bir...