Mert bey ile aynı anda birbirimize baktık.
Ben: üzgünüm Hüseyin bey ama artık gitmeliyim.
Hüseyin bey: tabi, gidebilirsin.
Ben ve Mert bey odadan dışarı çıktık. İkimizin de aklında aynı şey vardı. Hiç bir şey söylemeden Mert bey cebindeki telefonu çıkardı ve Berk beyi aramaya başladı. Tabiki de Berk bey telefonu açmadı. Bende aynı anda Serkan'ı ararım.
Ben: Serkan bir şey soracağım? Bir ihtimal senin açtığın videoyu kaybetmişsek video başka bir yerden bulunabilir mi?
Serkan: o bir güvenlik kamerası yani size verdiğinden başka bir kaydı yok.
Duyduğum şeyle telefonu kapatıp Mert beye baktım. Küfürler adip Berk beyi aramaya devam ediyordu. Elimi onun telefonu tutan eline götürdüm.
Ben: artk yeter.
Dedim sakin bir ses tonuyla. Telefonu kapatıp telefonu yere fırlattı. Sanarım ciddi anlamda çok sinirlenmişti. İkimizde şu an ne yapacağımızı düşünüyorduk ama ikimizde konuşmuyorduk. Yanımızdan doktorlar ile hemşireler geçmeye başlayınca düşünmeyi bıraktık.
Ben: ben eve gidiyorum.
Mert bey: seni bırakayım.
Ben: gerek yok.
Mert bey: bu gün onca şey yaşadın, üstelik bayıldın. Benimle geliyorsun.
Birşey demeden elimden tutup beni arbaya doğru sürüklemeye başladı. Hastanedeki kalabalıktan çıktığımızda elimi bıraktı ve yanıma doğru geçip arabaya yürümeye devam ettik. İkimizde arabaya bindik ve şoför arabayı sürmeye başlayınca Mert bey bana sorular sormaya başladı.
Mert bey: 10 yaşında ne yaşadın?
Ben: söylemek istemiyorum.
Mert bey: annen hakkında ne oldu? Ne zaman annenden bahsetsem susuyorsun.
Ben: söylemek istemiyorum.
Mert bey: yara izi 10 yaşında mı oldu?
Ben: söylemek istemiyorum.
Mert bey: Serkan bahsettiğim fotoğraflar ne fotoğrafları?
Ben: söyle- aahh onlar mı? Şey onlar Serkan'ın galerisinden çaldığım fotoğraflar.
Derken bir yandan da telefonumu çıkarıp fotoğraflar kısmını açtım
Ben: fotoğraflarda İlayda hanımın öldürdüğü kişilerin fotoğraflar ve ölüm anlarında çekilmiş fotoğraflar var.
Dedim telefonumun fotoğraflar kısmına bakmak için açtığımda fotoğrafların olmadığını gördüm.
Ben: aa doğru ya dikkat çekmemek fotoğrafları silmiştim. Sadece bilgisayarımda var.
Ben sessiz bir şekilde kendi kendime konuşurken yanımda beni dinleyen Mert bey yüzünde tuhaf bir sırıtışla konuşmaya başladı.
Mert bey: o zaman senin evine giricez.
Biz konuşurken benim evimin önüne gelmiştik bile. Mert bey öne doğru eğilerek şoföre birşeyler söyledi. Ben ise direk arabadan çıkıp eve doğru yürüyordum. Mert bey peşimden gelip anahtar ile kapıyı açmamı bekliyordu. Tam içeri girecektim ki içeriye bir göz ucuyla baktığımda tekrar dışarı çıkıp Mert beye döndüm.
Ben: bir dakika burda bekleyin.
Cevabı beklemeden içeri girip kapıyı kapattım. İçerisi o kadar kirliydiki bir kör bile içerinin kirli olduğunu hissederdi. Aceleyle koltuğun üzerindeki kıyafetleri alıp masanın üzerini temizleyip içeriye biraz oda kokusu sıktım. Kapıya doğru koşup kapıyı açtım.
Mert bey: içeriye adam falan saklandın değil mi?
Alaycı bir şekilde konuşurken içerideki koltuğa doğru yürüdü .
Ben: ne kadar komik.
Dedim ve odamdaki bilgisayarı alıp bende koltuğa oturdum. Bilgisayarı açıp fotoğrafları koyduğum klasörün şifresini girip Mert beye uzattım. Bende onun yanına yaklaşıp fotoğraflara baktım.
Ben: tanıdığınız biri varmı?
Bir fotoğraf gösterip bana döndü.
Mert bey: bu adam bizim eski bahçıvandı.
Parmağını başka bir fotoğrafa götürüp tekrar konuştu.
Mert bey: bu bizim eski hizmetçilerimizden biriydi.
Bana bir kaç fotoğraf daha gösterdi. En sonunda bir adamın fotoğrafını gösterip konuştu. Ben ise adamın yüzüne bakakalmıştım. Adam bana çok tanıdık geliyordu.
Mert bey: bu babamın eski-
Ben: bu adamı hatırlıyorum.
Kendi kendime söylediğim cümle Mert beyein dikkatini çekmişti. Daha fazla hatırlamaya çalıştım ama başıma yine ağrılar girmeye başladı. Elimi başıma doğru götürdüm. Mert bey birşeyler diyordu ama duyamıyordum. Yavaşça kalkıp odama doğru gitmeye çalıştım Mert bey ise yanıma geçip beni tutuyordu. Onunla beraber odama gittim. Yatağımın yanındaki sehpanın üzerindeki ilaçlar alıp içtim. Yanımdaki duvara yaslandım ve Mert beye tutunmayı bıraktım. Mert bey ise sehpanın üzerine koyduğum ilacı inceliyordu. Baş ağrım geçmeye başlamıştı. Gözümü açıp Mert beye bakındım ama yoktu. Nerde bu? Ben kendime yeni geldiğimde mutfaktan sesler geldiğini fark ettim. Mutfağa doğru gittim. Mert bey mutfakta bir şeyler yapıyordu.
Ben: ne yapıyorsunuz?
Mert bey: otur.
Dedi ve benim yanıma gelip beni sandalyeye doğru ittirdi. Ben oturduğunda önüme bir bardak sıcak birşey koydu. Ben ise ilk önce içeceğe sonra ona bakarak sorgulamadan içtim. Ne yaptığı umurumda değildi sadece sıcak olduğu için içtim. Kendisi saçma ve umurumda olmayan şeylerden bahsederken ben ise önümdeki içeceği bitirmeye çalışıyordum. İçeceği bitirim mutfak tezgahının üzerine koydum ve tekrar masaya oturup Mert beyi dinlemeye devam ettim.
Mert bey: daha iyi misin? Basın ağrıyor mu?
Ben: hayır başımın ağrısı tamamıyla geçti. Teşekkür ederim.
Mert bey: peki o zaman artık ailem ile olan geçmişini anlata bilirsin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Kalıntıları
Acción" geçmiş aslında geçmezmiş efendim. hep bir köşede yerinden çıkmak için geceyi beklermiş" Oğuz Atay "en kötü düşman kim olduğunu bilmediğin düşmandır" bu sözü bana bir arkadaşım söylemişti. bence en kötü düşman yanında olduğunu bildiğin ama hiç bir...