4 Ekim, 2013.
Gün aydı. Her zaman ağar. Her zaman kenarda köşede saklanmış bir umut vardır, kışlık ceketlerin cebindeki iki yüzlük banknot gibi en gerekli olduğu zaman yüzümüzü güldürür. Birkaç aydır kışlıkları karıştırıyorum, tek tek hepsinin ceplerine, astarlarına bakıyorum. O banknot hiçbir zaman ortaya çıkmıyor. Umutsuz kalmanın ne demek olduğunu anlıyorum, sen yanımdayken ne yapacağımı bilirdim. Sen yanımdayken, şans, umut, yaşamak sol köşemdeydi. Olup biten tüm sorunları gözlerimden bile anlar, ben ne olduğunu kavrayamadan çözülmüş bulurdum. Şımarmış, şımartılmıştım. Sırf bu yüzden gittin sen de. Artık senin sevdiğin Bal olmaktan çıktığım için. Özgürlüğü bir kez tattım mı geri bırakamadığım için.
Çünkü özgürlük zamanında zorla ağzıma tıkılmış uyuşturucudan, boğazımı yakan sigaradan, beynimi bulandıran alkolden daha iyi. Özgürlük istediğin gibi konuşabilmek, yürüyebilmek, tartışabilmek, gülebilmek, giyinebilmek, okumak, yazmak, çizmek, öpmek, sevmek, sevilmek. Özgürlük yaşayabilmek. Yaşamak için özgürlüğe, özgürlük için ise yaşamaya ihtiyacımız var. Ama ben yaşama hevesimi çoktan kaybettim, artık beşlik banknot gelse bile razıyım.
Bu satırlar seni üzmez umarım, senin yaptığın tek şey bana inanmaktı.
Bal
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırık ekim rakamları
General Fictionserin sokakların sonunda hep bir kaybediş var. sevdiğim öykülerin yazarları acı içinde. kadınların gözleri ağlamaktan güzelleşmiş. ekim ayının izmarit kokan kaldırımlarında, hala sayılar yazılı. sevgili mera, ellerimden tutman için kalan birkaç gün...