28 ekim, 2013.
Ellerimi dökülmeye başlayan saçlarımın arasında dolaştırdığımda ve ölümüme üç günüm kaldığını fark ettiğimde az önceydi. Elimden düşürmediğim kırmızı dolma kaleminin -belki de bu kırmızılık damarlarımdaki kandır- ve eskimiş defterimin masanın üzerinde olduğunu biliyordum ama dönüp dolaşıp bakmam rağmen bulamadım. Değilmiş. Tam da kalbimin içindeymiş çünkü canımı acıtan kalemin ucu, kalbimi ağrıtansa mektuplarımın yüküymüş. Bu defteri saçma bir yere saklayıp kimsenin bulmamasını mı istiyorum yoksa tüm dünyayın duymasını mı bilmiyorum ama banyomda yakmak istemiyorum.
Eriyip gittiğimi biliyorum, gerçeklikle hayal dünyamı ayırt edemiyorum ve geceler daha aydınlık geliyor artık. Belki de gece sandığım öğlendir. Zaman kavramını aklımdan silip attım, tarihi karşıdaki marketin tabelalarından anladım. Ben ölüme yaklaştıkça bir şeyler yok oluyor ve gideceğim yer o kadar da korkunç gelmemeye başlıyor. Umursuzca yürüdüğüm yollar gözümde büyüyor, saçımdan sürüklenip yolun kenarına atıldığımda geri kalkmam çok uzak hissettiriyor ama bundan üç ay öncesi bile değil. Elim blok flüt bile tutmuyor.
En ufak ritim başımı ağrıtıyor,
sessizliğe, bensizliğe kavuşmak istiyorum.bal
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırık ekim rakamları
Ficción Generalserin sokakların sonunda hep bir kaybediş var. sevdiğim öykülerin yazarları acı içinde. kadınların gözleri ağlamaktan güzelleşmiş. ekim ayının izmarit kokan kaldırımlarında, hala sayılar yazılı. sevgili mera, ellerimden tutman için kalan birkaç gün...