9 ekim, 2013
Pembe her ne kadar gözümü acıtsa da, tırtıklı boyasız duvardan iyidir değil mi Mera? İyidir demeni umuyorum çünkü ben kendi içimdeki tırtıklı duvarları dışladım, kendime ben yaptım bunu. Her gün beni sevmiyorlar diye ağlarken kendi kendimi sevmedim. Şimdi umutsuzca bir koltuk kenarında geleceğimi düşünüyorum. Annemin karnındaki gibi yatıyorum, annem gelip beni korurmuş gibi. En çok iten oyken. Ellerimi tut. Enes, ellerimi tut.
Bal
günlük yazmadan iki saat önce,
Dokuz Ekim 2013.Evin karanlık sofasında duvara yaslanmış oturuyordu. Bedenini saran soğuk ürkmesinin en büyük nedeniydi. Kollarını dizleri etrafına sarmış, ruhsuzca etrafta gezdiriyordu gözlerini. Sol gözünde oluşan kan toplanması sağ gözüne de bulaşmıştı. Narin bedenin öncesine kıyasla daha da zayıflamış olduğu aşikardı, öyle ki Mera onu böyle görse günlerce kızardı. Kendine bakmadığını düşünür -haklıydı- ve onu uzunca bir süre azarlardı. Belini geçen siyah, yıpranmış ve bazı yerlerine beyazlar karışmış saçlarının bakımsızlığı çok belliydi. Onları at kuyruğu yapmıştı fakat toka artık düştü düşecekti, düzeltmeye niyeti yoktu. Ne olacaksa olsundu. Hayatını yoluna koymak için kılını kıpırdatacak hali yoktu.
Aslında yemek için eline aldığı fakat yarım saattir sadece parmakları arasında ezdiği nar taneleri sofanın beyaz mermerine düştü ve orada kırmızı bir iz bıraktı. Onu temizlemeye de mecali yoktu. Bu yüzden gözlerini zeminden çekip duvarlarda dolaştırdı, gözünü yakan pembe kağıdı sökmek ve göz önünden almak istedi. İlk kez evi dağıtabilecek ve ondan sonrasına masraf çıkartabilecek bir şey istedi. Bundan suçluluk duymadı. Sevimsiz, pembe duvar kağıtını tırnağının ucuyla kaldırdı ve zemine kadar yoldu. Pembe kağıdın arkasından görünen boyasız duvar ona benliğinin ardına sığınan eski o gibi hissettirdi. Birkaç gündür geçmişi düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyordu ve bu çok can sıkıcıydı onun için. Öfkeliydi, üzülüyordu, ağlayamıyordu. Gerçekten ağlayamıyordu, zamanında bunun güçsüzlük olduğunu düşündüğünden olsa gerek bilinçaltına kazınmış ağlayamama duygusu dinmiyordu. Şimdi kendine karşı bile güçsüz değildi lakin Mera'ya karşı hep öyle olmuştu. Mera'ya hep kendi yüklerini sırtlatmıştı. İlgi merakıydı onu kimsesiz bırakan. Kendiydi.
İki tırnağını yırtılmış duvar kağıdını daha da ayırmak için kullandı, gözüne sahte gelen pembeyi kendine doğru çekti ve büyük bir kısmı duvardan ayırdı. Dizleri üzerinde yükselip duvardaki tüm kağıdı sökmeye başladığında uzun zaman sonra bir şey için kendinde güç bulabildiğini fark etti. Bu ona yüce hissettirdi. Elinde kağıt olan eli duraksadı, duvarın ardından görünen boyasız duvar Enes'ti, oysa Enes ona hiçbir zaman güçlü hissettirmemişti. Karanlık odada makyaj yapan oğlanı o da dışladı ve boyasız duvara sırtını döndü.
Her zaman Bal olmak istemiş oğlan, geleceğine dolu gözlerle baktı.
B
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırık ekim rakamları
General Fictionserin sokakların sonunda hep bir kaybediş var. sevdiğim öykülerin yazarları acı içinde. kadınların gözleri ağlamaktan güzelleşmiş. ekim ayının izmarit kokan kaldırımlarında, hala sayılar yazılı. sevgili mera, ellerimden tutman için kalan birkaç gün...