6 ekim, 2013.
Şu an kahve içiyorum. Saat 23.44, ben günün ilk besinini mideme yollamakla meşgulum ve camdan dışarı bakıp kimsesizliğin umutsuz sessizliğini dinlemekteyim. Tamam, tamam. Bu benim için fazla insancıl bir giriş oldu. Ruh halimin her geçen gün degişmesi çok trajikomik değil mi? Aynaya bakamadığımı biliyor muydun? Yüzümdeki yara kabukları, minik yağ bezeleri, siyah noktalar, bir kenarda toplanmış sivilceler artık aynaya bakmamı engelliyor. Kaburgalarımı belli eden ince derimin üzerindeki çizikler sadece kendime acımama neden oluyor. İlk dört gün sadece aklımdakilerden bahsetmiştim. Ama şimdi hazır bu kadar vaktim varken neyin içinde yaşadığımı bilmeni isterim. Evimin zeminine gazete kağıtları, koltukların üstüne rengarenk çarşaflar serili. Işık veren tek şey yazarken masamın üzerine koyduğum mum ve bir kutu mum daha. Genelde ışığa o kadar ihtiyaç duymuyorum ki mumların varlığı bile aklımdan çıkıyor. Çabuk unuttuğumu biliyorsun, sırf bu günün yazısı eksik kalmasın diye iki saat boyunca karanlıkta mum aradım.
Yazacak pek bir şeyim de, umudum da yok zaten. Sayfanın sonuna bir resim bırakmayı düşünüyorum. Seni seviyorum M. Kendini suçlu hissetme, benim yaptığım kendime.
Bal.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırık ekim rakamları
General Fictionserin sokakların sonunda hep bir kaybediş var. sevdiğim öykülerin yazarları acı içinde. kadınların gözleri ağlamaktan güzelleşmiş. ekim ayının izmarit kokan kaldırımlarında, hala sayılar yazılı. sevgili mera, ellerimden tutman için kalan birkaç gün...