Şubat ayının gelmesiyle Kostas için kolları sıvama zamanı da gelmişti. Sezgi'ye çok güzel bir doğum günü partisi yapmak istiyordu. Hem buraya ilk geldiğinde yaşadığı kötü anların izni silmek, hem de onu mutlu etmek istiyordu. Onu mutlu etmek için zaten sürekli olarak kendine bir neden arıyordu. Tabii aşırı romantikliğe karşı olan bir sevgilisi olduğu için sürekli olarak bunu doğal bir şekilde planlaması gerekiyordu. Sanki bu da yaratıcılığına katkı sağlıyordu. Aklında güzel bir konsept vardı. Sezgi'nin ne denli doksanlar hayranı olduğunu bildiği için doksanlar temalı bir yaş günü yapacaktı. Otuz yaş önemli bir yaştı. Ona yakışır bir parti olmasını istiyordu. Neyse ki yardım edeni fazlaydı.
Aslında bu partinin aile yemeğinden önce olması da iyi olacaktı. Babaannesi kesin bir dille Sezgi'yle tanışmayı istediğini belirtmişti. Altından bir şeyler çıkacak gibi durmuyordu. Zaten buna cesaret edemezdi çünkü ederse kendisinin kaybedeceğini ima etmişti. Sezgi'nin kendisi için çok önemli olduğundan; en son 6 Ocak'ta dini bayramlarında bir araya geldiklerinde bahsetmişti. Babaannesi aslında özellikle davet etmişti ancak Sezgi ailesini ziyaret edeceğinden ertelenmişti. Kostas bu durum unutulur sanmıştı ama unutulmadığı gibi hatırlanmıştı da.
"Sen Eftalya'nın bu zamana kadar neyi unuttuğunu gördün ki Kosta mou?" Selene yerinde yeniden kıpırdandı. Doğum yaklaştıkça kızı çıkmak için debelenip duruyordu. Akşam Kostas'ta toplanmışlardı. Sezgi de önce eve uğrayıp öyle gelecekti. Diğerleri de henüz gelmediği için en erken gelen Selene olmuştu. Kostas'ın kendisine pekmezli muhallebi yapmasını izlerken ilişkiler ve ilişkilerin kâbusu Eftalya hakkında gıybet yapıyorlardı.
Kostas muhallebiyi kaselere koyarken "Bilmiyorum, altından bir şey çıkmasından korkuyorum. Ama günün sonunda zaten tanışmalarını da istediğimi biliyorum. Belki erken ama alışmaya başlamaları için de iyi olur diye düşünüyorum. Eleni konusunun artık hiç açılmaması bile şüphelenmeme sebep oluyor," dedikten sonra tek kaşını kaldırıp yengesine baktı. Yine onun için yaptığı kabak krakerleri yiyiyordu. Son cümlesinden sonra gözlerindeki ifadeyi görmezden gelemezdi. Bir şeyler saklıyor gibiydi.
"Sezgi'ye de bir şeyler yaptın mı?"
"Bir şeyler biliyorsun değil mi yine? Saklamayı beceremiyorsun."
Selene dudak büzdü. "Bu kız," derken eliyle karını işaret etti. "Tüm duygularımı karmaşıklaştırmaya başladı, yoksa biliyorsun bir şeyler saklama konusunda mükemmelimdir."
Gülmeden edemedi Kostas. Muhallebileri buzdolabına dizerken "Bence bunları yemek istiyorsan hemen anlat. Ne oldu yine?" dedi.
"Aslında pek bir şey olduğu söylenemez. Ama Eleni babaanneni ara ara ziyaret ediyor. Aralarındaki kimyayı anlayamıyorum. Eleni'yi benden daha çok sevdiğine hele hiç inanamıyorum. Ben onun torununu delice mutlu eden kadınım. Oysa Eleni üzen kadın. En çok ben sevilmeliyim! Ben ben ben!"
Onun kendinden geçmiş gibi ben'lemesine kahkaha attı. Bu konuda cidden ustaydı. Olumsuz bir şey anlattığı zaman onu komediye bağlayıp olumsuzluğu azaltıyordu. Bunu Sezgi de oldukça iyi yapıyordu. Geçenlerde Timun konusunun yeniden gündem olmasının sonucu cidden konuyu bambaşka bir şekilde avucunun içine alıp, sonunda kendisini kahkahaya boğmuştu. Bunu düşününce ona bir daha âşık olası gelmişti.
"Bu kadar benmerkezci olmamak lazım. Öyle yazıyordu senin şu bebek kitaplarının birinde." En son yan yana geldiklerinde onun okuduğu kitabın öylesine bir sayfasına bakınca bu konu hakkında okumuştu da aklında öyle kalmıştı Kostas'ın.
"Biliyor musun, o kitap çok sıkıcı bir kitap. Çocuk doğurmadan evvel okusaydım daha çok düşünürdüm bebek yapma fikrini. Ay her şeyden psikolojileri bozuluyor. Neyse! İşte anladığım kadarıyla arada sırada Eleni soruyormuş babaannene, 'hayatında biri var mı yok mu' diye, babaannen de geçiştiriyor büyük ihtimalle. Yoksa Eleni hayatta sakin kalmaz. Bir yalandan intihar girişimlerine girerdi mutlaka," dedikten sonra burun kıvırdı ve krakerini yemeye devam etti Selene.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ MAVİ (Treló Ble)
RomanceDenizin maviliğinden sıcak kalpli iki insanın hayatına uzanan deli bir aşk romanı... Bir varmış bir yokmuş berrak bir denizin içinde güzel bir deli maviyle, yemeklere fısıldayan havalı bir adam varmış ve bu hikâye denizin tam da ortasında başlamış. ...