Sezgi, öğle yemeğinden sonra ofise dönerken Yunanistan'ın meşhur ve Sezgi'nin en sevdiği mağazası olan Vassilopoulos markete uğrayıp kendine bir sürü ofis atıştırmalığı almaya karar vermişti. Süpermarketleri oldum olası severdi, hatta kıyafet mağazalarından bile çok seviyor olabilirdi. O yüzden şu an kısıtlı zamanı olmasına rağmen abur cubur reyonundan çıkamıyordu. Her şey çok farklı ve güzel görünüyordu.
"Benim acilen glütensiz, rafine şekersiz, tam tahıllı gibi tabirlerin Yunancasını ezberlemem lazım yoksa böyle sokolata mokolata hayatıma devam ederim. Daha da kilo falan veremem... Bu neymiş ki?" Kendi kendine Türkçe söylenerek ürünlerin paketlerinin üstünü okurken birtakım fısıltılar ve kıkırdamalar işitince irkildi. Gözleri fıldır fıldır dönerken doğrularak çaktırmadan seslerin geldiği sağ arka çaprazına doğru baktı. İki genç kız, ellerinde hafifçe Sezgi'ye doğru tuttukları telefonla ona bakıyorlardı. Sezgi'nin şokla gözleri büyürken kızlar hızla telefonu indirdiler. Arkadaki reyona kaçarak saklanmaya çalışırlarken, Sezgi "N'oluyor ya?!" diye söylenerek etrafına bakındı. Başka da pek kimse yoktu çevresinde. Arka reyona bakmak için ilerlediğinde, kızların çoktan toz olduklarını görünce iyice durumu garipsedi. Gergince üstüne başına falan baktı. Bir yeri mi delinmişti? Pantolonunun popo kısmını kontrol etti görebildiği kadarıyla. Bir sorun görünmüyordu. Başka bir şey de yoktu. Üstünde pazartesi gününe ve yaşadığı inişli çıkışlı hafta sonuna yaraşır şekilde, depresif bir kot ve sweatshirt ikilisi vardı. Saçı da mutsuz bir topuz yapılmıştı. Yani her şey gayet normaldi. Peki o zaman o kızlar neyi çekiyorlardı?
Raflara baktı. Belki de bir ürünü falan çekiyorlardı da yanlış anlamıştı. İyice paranoyak olmaya başlamıştı. Her an bir yerlerden Eftalya'nın ya da Eleni'nin müttefikleri gelecek diye böyle de yaşayamazdı ki!
Birkaç çikolata, kraker ve kuruyemiş paketini kucağına alarak kasaya gitti. Gözleri marketten çıkana kadar kızları aradı ama bir daha asla göremedi. Ofise döndüğünde çoktan birçok kişinin geri dönmüş olduğunu gördü. Kışın belli ki burada da böyleydi, öğle aralarında pek dışarı çıkmıyordu kimse. Ve sanki... sanki yine Sezgi'ye bakıyorlardı. Gerçi ilk geldiği zamanlarda ve Sezgi'ye gıcık kaptıkları zamanlarda da böyleydi. Ters ters bakarlardı çaktırmadan Sezgi geçerken. Fakat şimdi ters ters bakmıyorlardı da adeta çaktırmadan göz atıyor gibi bakıyorlardı. Yine uzaktaki bazı gözlerden, özellikle de pek muhabbetinin olmadığı ama sima olarak daha aşina olduğu tiplerin kendisine bakarak fısırdaştıklarını görebiliyordu.
"Allah'ım neler oluyor ya?! Yüzümde mi bir şey var benim?" diye söylenerek yerine oturur oturmaz çekmecesindeki aynasını eline aldı. "Ee yook!" dedi isyan eder gibi.
Clelia sandalyesiyle uçmak suretiyle Sezgi'nin yanına geldiğinde ilk daha o lafa giremeden Sezgi "Bende bir şey mi var?" diye sordu.
Clelia garip garip Sezgi'nin yüzüne baktı bir. Sonra sırıttı. "Sende süper seksi şef var!" dedi eğlenerek. Sesi biraz yüksek çıkınca Sezgi hemen şştleyerek onu sessizleştirmek istedi.
"Bağırma ya, herkes bilmiyor sonuçta. Partiye gelen insan sayısı kısıtlıydı.
Clelia tek kaşını imalı bir biçimde havalandırdı. Alaycı ifadesi yüzündeyken "Herkes bilmiyor mu? Sen hiç sosyal medyaya girmedin galiba?" dedi.
Sezgi'nin yüzü bir anda değişti. Dumur olmuş gibi şok içinde iş arkadaşına baktı. "Ben orada yaşıyorum da ne alaka?"
"O zaman yeterince magazin sayfası takip etmiyorsun. Greekarrow?"
Sezgi olumsuz anlamda cıkladı.
"Kammena?"
Sezgi başını iki yana salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ MAVİ (Treló Ble)
RomanceDenizin maviliğinden sıcak kalpli iki insanın hayatına uzanan deli bir aşk romanı... Bir varmış bir yokmuş berrak bir denizin içinde güzel bir deli maviyle, yemeklere fısıldayan havalı bir adam varmış ve bu hikâye denizin tam da ortasında başlamış. ...