İstanbul'da küçük bir nikah gerçekleşeceği için herkes en yakınlarını davet etme durumunda kaldı. Zaten iki tarafında dillere destan denilecek kadar bir akraba kalabalığı yoktu. Yine de abartılacak kadar az da değildi bu sebeple nikahtan sonra kokteyl de şart oldu. İstanbul'daki işler ekstra yoğunlaştığı için otelden ekstra yer ayarlandı ve Yunanistan'dan gelen davetliler güzelce yerleştirildi. Sezgi'nin şehir dışında yaşayan birkaç akrabası da bu şekilde yerleştirilmiş oldu. Malum nedenlerden ötürü hızlandırılmış bir nikah kıyılacaktı, tabii artık bu malum nedeni de duymayan kalmamıştı.
Aslında çevresinde bunu gündem konusu edecek kimse yoktu Sezgi'nin. Buna rağmen gerilmekten yavrucağı içeride imdat çığlıkları atıyordu. Her şey her geçen gün daha da ciddileşiyordu ve bu biraz kendisini korkutmaya başlıyordu. İnsan en mutlu gününde en olmazsa olmazları düşünüp kendini mutsuz eder miydi? Sezgi biraz ediyordu. Özgürlüğüne veda, tek eşlilikle birlikte anneliğe hoş geldin aşamasını çok fazla hızlı yaşıyordu. Kostas da bir bakıma gergin hissediyordu kendini. Onun Sezgi gibi korkuları yoktu ancak yaşadıklarından ötürü mutluluğunun bozulacağından endişe ediyordu, bu da haliyle sürekli diken üstünde oturmasına sebep oluyordu.
Bugün ilk kez baş başa kalabildiler. Artık ne nasıl bunu istedilerse ertesi gün bu buluşma hemencecik gerçekleşti. Değişen havalardan ötürü sürekli içeride mi yoksa dışarıda mı seçeneğinde kararsız kalıyorlardı. Bunu bahane edip artık en son kararı vermeleri gerektiğinin de bilinciyle yan yana bir taksinin içinde mekâna gidiyorlardı.
"Ben dışarıda olmasını istiyorum ama! Hem o gün yağmur filan da görünmüyor ki?"
"Denizin yanı olduğu için çok soğuk olur dedi ama adam. Hasta olursun sonra!"
"Olmam! Ben en aşk hastalığını bile en iyi şekilde atlattım, en son ne zaman grip-nezle oldum hatırlamıyorum bile!"
"Sevgilim şu an vücudun hassas ama?"
"Çok hassas koukla mou, iki dokun bak hemen ortadan ikiye ayrılacağım! Ben memoliyim diyorum sana!"
"Nesin? Kim o?"
Kendi aralarında Yunanca konuştukları için rahatlardı. Sezgi sadece gidecekleri yeri söylemişti ve sonrasında hep Yunanca konuşmuşlardı. Taksici yabancı mı değiller miydi tam anlamıyordu. Yine de şansını denemek için lokasyonda bir değişiklik yaptı.
Sezgi cindi. Elinde açık olan yol haritasının değiştiğini görünce içinden 'Oğlum rezil ediyorsun beni yabancı adama,' diye söylendi.
"Yol mu kapalıydı abiciğim orada? Neden girdik bu apansız yola acaba?" diye Türkçe sordu.
Taksicinin gözü büyüdü ve dikiz aynasından Sezgi'yle buluştu. Cem çok ısrar etmişti şirketin şoförlerinden birini göndereyim diye ama salak gibi kabul etmemişti. Şu an bir pişmanlık üzerine gelmişti.
"Bir sorun mu var?" dedi Kostas da Türkçe olarak.
"Siz Türk misiniz?"
"Ya sabır yarabbi! Abiciğim doğru düzgün git yoluna vallahi hiç üşenmem polise kadar uzatırım mevzuyu. Dua et nişanlıma harcayacağım zaman daha değerli, yeminle peşini bırakmazdım."
Taksi hiçbir şey demeden sanki hiç bunlar yaşanmamış gibi hemen doğru yolu kısa sürede bulup devam etti. Kostas da ne olduğunu sormaya devam ederken Sezgi ona Yunanca durumu anlattı. Kostas hemen inmeyi teklif etse de Sezgi aşırı rahat bir şekilde ücret kısmında intikam alacaklarını belirtti ancak Kostas hala inme peşindeydi.
Kostas ödemeyi gerçekleştirmek için cebinden parayı çıkartırken az sonra, Sezgi onun Eurolarını görüp hızla mâni oldu. Gözleriyle tokatladı onu da Kostas anca o zaman sessizce parayı cebine yeniden attı. Taksiden indikten sonra Sezgi hemen kolları sıvadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ MAVİ (Treló Ble)
RomanceDenizin maviliğinden sıcak kalpli iki insanın hayatına uzanan deli bir aşk romanı... Bir varmış bir yokmuş berrak bir denizin içinde güzel bir deli maviyle, yemeklere fısıldayan havalı bir adam varmış ve bu hikâye denizin tam da ortasında başlamış. ...