Korktuğu başına geldi. Bu haberler Türkiye'deki yerini de aldı. Arkadaşlarından biri Türkiye'de dönen haberleri kendisine haber verdiğinde bir çüş oldu, daha haberlere tam bakamadan kardeşi ve annesi yazmıştı. En sonunda da babası arayıp "Ne diyorlar bunlar kızım?" diye sinirini nefesiyle telefondan göndermişti. Açıkçası normal bir telefon mesajından daha hızlı iletilmişti. WhatsApp saniyeleri kovalarken babası sağ olsun onu ortadan kaldırmış bulunuyordu. Neyse ki sahip olduğu baba hayallerin babasıydı da Sezgi onunla biraz dertleşip başındaki belalardan bahsedebilmişti. Babasıyla hepsinin gelmişine geçmişine sövüp rahatlamalarına rağmen babası içinde bastırılmış Türk baba sendromundan olsa gerek yine de elini masaya vurup 'bedel ödeyecekler' demeden edememişti.
Aman yeter artık! Bu da Sezgi'nin işine gelirdi. Kim bedel ödeyecekse ödesindi ve artık kendisini rahat bıraksınlardı. Sözde haberler durdurulacaktı da Alexis'in gücü güçtü de... Sosyal medyadaki manyaklar Alexis'in gücünü bir güzel nikiyorlardı hani, kim takıyordu o gücü acaba düşünüp duruyordu. Millet böyle haberlere açtı. Hani onları da bir noktada anlıyordu, dünya öylesine sıkıcı ve hayat enerjileri öylesine yitik durumdaydı ki iki mutlu insan gördüler mi hemen kendi boktan hayatlarına çekmek için canla başla uğraşıyorlardı.
Hayır kendisi de severdi dedikoduyu, magazin haberleri bilmem neleri neleri... Yine de bir gün olsun böyle seviyesizce şeyler yazmamıştı. Tamam kimse kilosundan vurmuyordu, çok bel altı konulara girmiyordu, en azından bunları görmemişti. Yine de insanın canını sıkmakta baya iyilerdi. Tüm bunların yanında iyi ve hoş şeyler de vardı. Ay birkaç kişiye denk gelmişti, gülüşünü övüyorlardı. Tabii bu durum Instagram'daki takipçi sayısının da yükselmesine neden olmuştu. Birkaç haftadır, elli bine yakın kullanıcı gelmişti ki kendi normal takipçisi sayısı sekiz bin filandı hani. Yine de bu kadarını beklemiyordu. Neyse ki saçma sapan yorum yapmıyorlardı ve fotoğraflarını beğeniyorlardı, Allah için güzel bir hesabı vardı, sanatın her harfine sahip ve asildi. Bu konuda kimse kendisine laf edemezdi.
Elinde telefonu, önünde Nesquik'i, televizyondaki en sevdiği diziden bir bölüm, yan tarafında bekleyen işleriyle böyle bir sabah oluyordu. Kostas'la yan yana gelmeleri uzamıştı, zira Sezgi cidden kafa dinlemekten yanaydı. Sanki Kostas gelirse sorunlarıyla gelecekti ve yine o boğuşmalar içinde kalacakmış gibi hissediyordu. Kostas'ın 'gel' mesajı beklediğini biliyordu ancak öyle bunalmıştı ki içinden gelmiyordu. Ona aşıkken kavga etmekten nefret ediyordu. Bütün gün sağlıklı yaşam için her şeyi yapmış ve biraz dinlemek için bir sigara yakmış gibi bir histi.
Öylesine geçirdiği zamanla birlikte en sonunda işlerine dönmenin uygun olacağına karar verip Nesquik kasesini yana, laptopunu önüne almıştı. Mutfakta yemek tezgahının oradaydı, normalde bu yüksek sandalyeler uzunca süre oturunca poposunu ağrıtıyordu ama şu anda o anlarda değildi, üstelik buradan yemek almak daha pratikti. Nesquik'ini yiyip de kreatif departmandan gelen maillere bakıp, girecekleri reklamları kontrol ediyordu. Sağ olsunlar dil bilgisi konusunda inanılmaz kötüydüler. Genelde dünya çapında reklam girdikleri için içerik yazıları İngilizceydi. Bu nedenle de dil bilgisi hatalarını şak diye görüyordu. Hoş birkaç sefer Yunanca gönderdikleri metinlerin dil bilgisi hatalarını bile görmüştü, o anda içler acısı bir nefes alıp onları tanrıya havale etmekle yetinmişti. Tabii bu sektörde bir şey vardı ki; hatayı gözlerine sokmazsan hata yaptıklarını düşünmüyorlardı, hoş bir iki sefer soksa da yine hata yaptıklarını düşünmüyorlardı o da ayrı bir manyaklıktı. Bu süre zarfında aldığı eğitimlerden kaynaklı bir güce sahip olmuştu. Gramer konusunda iyiydi artık, yine de aklında trilyonlarca şey döndüğünden bazen kelimeleri karıştırıyordu. Ama bu normal bir Yunanda da olabilecek şeydi.
Bilgisayarının altında görünen bildirimle kaşlarını çatıp WhatsApp'ına girdi. Arkadaşları sağ olsun kendilerini helak etmişlerdi moral vermek için, neyse ki işe yarıyordu. Biraz onlarla konuşup yine işine döndü. Sonra bir mesaj da Selene'den geldi. Bugün müsaitse kendisine uğrayacağını söyledi. Kabul etti. Bir an gözleri evin içinde dört dönünce evin ne rezil olduğunu gördü. Hızla işlerini halledip birkaç saatin sonunda da evi toparlamaya başladı. Geçenlerde şu yeni çıkan silen süpüren robottan almıştı, Türkiye'de bir dünya parayken burada daha ucuzdu. Zaten temizlik yapmayı sevmediğinden paraya kıyıp almıştı, işin iyi yanı kendisine çok iyi gelmişti. Hem süpürüyor hem de siliyordu, toz da alsaydı güzel olurdu ama o da artık eline yapışmıyordu. Robot evi silmeye başladığında koltuğa geçip ayaklarını kaldırdı ve ayak altında dolaşmaktan kaçındı. Adeta bir anne gibiydi. Dolapta sağlıksız ne kadar şey varsa vardı ama eve süt veren bir anne geleceğinden sağlıklı bir şeyler sipariş etti. Sipariş gelene kadar da ev baya mükemmel olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ MAVİ (Treló Ble)
RomanceDenizin maviliğinden sıcak kalpli iki insanın hayatına uzanan deli bir aşk romanı... Bir varmış bir yokmuş berrak bir denizin içinde güzel bir deli maviyle, yemeklere fısıldayan havalı bir adam varmış ve bu hikâye denizin tam da ortasında başlamış. ...