İki hafta sonra Sezgi yalnızlığın resmen dibini yaşamaya başladı. Çünkü tüm girişimlerine rağmen ekipteki arkadaşlarıyla hiçbir şekilde iş haricinde iletişim kuramıyordu. Yemeğe çıkıyorlar, eğleniyorlar ve ekipteki bu tatlı kızı sürekli görmezlikten geliyorlardı. Ki Sezgi her zaman girdiği ortamın eğlence seviyesini yükseltir, insanları eğlence konusunda kendisine hayran bırakırdı. Ama burada işler sandığı gibi ilerlemiyordu. Tek konuşabildiği kişi Timun'du ki o da sürekli iş konusunda hep bir gergindi ve sürekli de yoğundu. Neredeyse yan yana gelmeleri bile mucizeydi. Bu sebeple Sezgi yemeklere tek çıkıyor, hep masasında işinin başındaydı. İş dışında ajanstaki herkesle resmen iletişim duvarları vardı.
Tabii durum böyle olunca da yemeğe çıktığı zaman yemek yiyemiyordu ve işin kötüsü o neşeli kız mutsuz birine dönüyordu. Aslında Sezgi her açıdan yalnızlıkla baş edebilirdi. Yalnız tatile çıkabilen, yalnız gezen tozan bir yapısı da vardı. Ancak bu durum, yani istenmeme hissi kalbini inanılmaz zedeliyordu. Üstelik bu durumdan ne ailesine ne de arkadaşlarına henüz bahsetmemişti. Çünkü bahsetse onlar ne yapar ne eder bir şekilde yanlarına gelirdi, adı kadar emindi. Ne var ki Sezgi bu durumun üstesinden sessiz sakin bir şekilde gelmeyi planlıyordu. Ama içinden bir ses de küreği boşa çektiğini söylüyordu.
İşin diğer komik yanı, yemeden içmeden kesildiği şu dönemlerde üç kiloya yakın bir kilo kaybı olmuştu. Fazla yemek yemediği için, evi de işe yakın olduğundan yürüyerek gidip gelmesi buna yol açmıştı. Fakat bu iki haftada keşfettiği bir şey daha vardı ki, burada yaşayan insanlara araçla sahilden merkeze geçmek inanılmaz yorucu geliyordu. Çünkü cidden bu bölgede trafik çok fazla oluyordu. Bu nedenle yürümek en iyisiydi. Üstelik kendisi için de bu yol en iyisiydi. Sabah akşam yarım saatlik yürüyüşler yapması, sağlıklı zayıflamaya katkı sağlıyordu.
Evi dört katlı bir binanın üçüncü katındaydı. Bir oda bir salondu fakat tek bir kişi için ortalamanın üstünde büyüktü daire. Kapıdan girdiğinde direkt salon ve mutfağa giriyordu. Kapının girişinin sol tarafında Amerikan mutfağı vardı, modern şekilde tasarlanmıştı. Mutfak hemen salona bağlanıyordu. L şeklinde sütlü kahverenginde koltuğu hemen karşısında televizyonu mevcuttu. Salonda küçük bir kitaplık bulunuyordu. Bir de küçük bir balkonu vardı, cidden küçüktü ama. Yine de ufak bir masayla iki sandalye sığabileceğini hayal ediyordu. Odası eski odasına göre cennet bahçesi kalıyordu. Ferah, ferah ve oldukça ferahtı. Beyazın hâkimiyet sürdüğü odada geniş bir yatak, iki tarafında komodin, hemen karşısında da boydan boya uzanan dolabı vardı. Açıkçası dolabı görünce az bavulla geldiği için utanmıştı, hele de içini yerleştirdiğinde dolabın sağ tarafı baya bir boş kalmıştı. Ama zayıfladığı gibi parayı yıllardır yatıramadığı kadar kıyafete yatıracaktı be! Odanın karşısında banyosu vardı. Bir de banyonun yanında küçük bir çamaşır dolabı vardı. Çamaşır ve kurutma makinesi buradaydı. Sezgi biraz araştırdıktan sonra Timun'a da onaylattıktan sonra öğrenmişti ki bulunduğu bina zaten tatil, iş amaçlı gelen insanlar için kiralık veriliyordu. Bina dört katlı olmasına rağmen oldukça geniş bir araziye sahipti. Şirketi de bir senelik kirasını ödemişlerdi. Eğer ki bir senenin sonunda kalırsa burada oturmaya devam edebilirdi ama kirası çok, çok tuzluydu. Daha ucuz bir yerden bulabilirdi. Buradaki insanlar gibi trafik korkusu yoktu. İstanbul da trafiğin babasını görmüştü, kaç sene kıta değiştirmişti kıta! Burası vız gelirdi.
Hoş bu iki hafta da burada kalma hayalleri de biraz hüsrana uğruyordu. Cidden girişimci bir insan için iletişim kuramamak inanılmaz kötüydü.
İşte yine aklına bu geldiği için yatağından yine mutsuz kalktı. Oflayarak bir süre sağa sola döndü. Telefonunu eline alıp biraz sosyal medya gezintisi yapmayı seçti. Önce Twitter'a girip gündemi yokladı birazcık. Konumunu biraz Türkiye'den uzaklaştırıp Yunanistan'a çevirmişti. Hem Yunanca öğrenmesi için, hem de gündemi takip edebilmesi için en mantıklısı buydu. Biraz turlarken, Yunan-Türk atışmalarına denk gelince güldü. Sezgi siyasetçiler yüzünden halkın çok çabuk gaza geldiğine inanıyordu. Her iki tarafı da savunmak istemiyordu, hoş hiçbir zaman belli bir tarafı savunan biri olmamıştı. Kendi düşünceleriyle bu zamana kadar yaşamış ve mutlulukla ilerlemişti. İnsanlar bir yerden sonra kendilerini inanılmaz kaptırıp bambaşka insana dönüşüyordu bu tür kavgalarda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ MAVİ (Treló Ble)
Roman d'amourDenizin maviliğinden sıcak kalpli iki insanın hayatına uzanan deli bir aşk romanı... Bir varmış bir yokmuş berrak bir denizin içinde güzel bir deli maviyle, yemeklere fısıldayan havalı bir adam varmış ve bu hikâye denizin tam da ortasında başlamış. ...