Medya<3😪
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum keyifli okumalar ❤️
Jeongguk...
Kaybedişler canını acıtır insanın. Büyük bir boşluğa sürüklenip orada kalır insan. Ne çok bağırır, ne çok isyan eder. Hatta ne çok arar bir başıboş ışığı. Hiçbir zaman bulamaz aradığı ışığı. Bir süre sonra o karanlığa mahkûm olmak dışarıdan daha güvenli hissettirir. Asla mutlu etmez ama en azından daha az yakar canını. İnsan bir süre sonra çıkmak istemez o boşluktan. Sürüklenip durmak ister. Biri gelip çekip almaya çalışsa bile boşluk onun için artık kaçıp kurtulmak istediği bir yer olmaktan çıkar. Boşluk artık insan için bir yuva haline gelir.
Evet mutlu etmez.
Ama zaten hangi yuva insanı mutlu eder ki?
Kendini ait hissetmediğin her yerin cehennemden farkı yoktur.
İşte bundan sonra korkutmaz insanı kutsal kitaplardaki ateş. Her gün cayır cayır görmediği bir ateşin içinde yanıyorken başka bir ateş korkutmaz onu.
Hiçbir yere sığmıyor, canımın acısından ölüyordum. Cehennemden bir avuç ateşi yüreğimin üstüne koymuş ve nasıl eriyip aktığını hissediyor gibiydim. Öylesine büyük bir ateşin içinde kıvranıyordum ki ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Son altı aydır hayatımı tek bir noktanın etrafında şekillendirmiştim ve şimdi o nokta küçülüp kaybolmuştu.
Ben de kaybolmuştum.
Düşüncelerimde, yüreğimdeki ateşte, geçmişimde, geleceğimde ve en çokta aklımda hâlâ bir plak gibi tekrar eden çığlıklarında.O kaydı izlememin üzerinden üç gün geçmişti. Evimin balkonunda öylece karşımdaki ormanlık alanı izliyordum. Bu üç gün içinde aklıma gelebilecek her yere bakmış herkese ulaşmaya çalışmıştım. Hiçbir şey bulamayışımın verdiği ağırlıkla düşen omuzlarımı oluru varmış gibi biraz daha düşürüp gözümde asılı kalan yaşı beraat etmiştim.
Wang'ın Amerika'da olduğunu annesinden öğrenmiştim. Bir şey belli etmek istemiyordum. Gelmez de elimde olan tek şeyi kaybederim diye korkuyordum. Bugün geleceğini öğrenmiştim. Ülkeye geldiğinin haberini bekliyordum. Üç gündür bu haberi bekliyordum.
Zor geliyordu her şey. Dayanamıyordum. Öylece olduğum yere çöküp ağlamak ve bacaklarımı kendime çekip feryatlar etmek istiyordum. Üç gündür yoktu. Ne yaptığını bilmiyordum. İyi olup olmadığını bilmiyordum. Yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum.
O adamın ona neler yapabileceğini düşündüğüm her an görünmez bir el boğazımı sıkıyor gibiydi. Onun almadığı nefesi almak istemiyordum . Yemediği yemeği yemek , içmediği suyu içmek istemiyordum.
Böyle zavallı oluşuma ağlama haddine bile sahip değildim şuan. Ben ağlarken o, benden yardım istiyordu biliyorum. Ona asla kibar davranmadıklarını da biliyordum ama sikeyim ki bilmek hiçbir halta yaramıyordu.
Balkonun sürgülü kapısının sesi ortama dolduğunda elimin tersiyle sert olmayı umursamadan tahriş olan yanağımı silmiştim. Ocak ayının hırçın rüzgarından nasibini alan saçlarımı karıştırıp beklemiştim. Bakma gereği duymuyordum. Büyük ihtimalle annem ya da Jiyeon yemem için bir şeyler getirmişlerdi.
"Bir şey yemek istemiyorum. Beni biraz rahat bırakın!" sert çıkan sesime karşılık yalnızca bir iç çekiş almıştım.
"Biliyorum güzel çocuğum. Geçmez boğazından bir şey." duyduğum sesle arkamı dönüp babaennemi görmüştüm.
"Özür dilerim. Sen olduğunu düşünemedim." demiştim çatlak çıkan sesimle. Tepkisizce bir süre izledi yüzümü. Ardından adımlarını kısa tutarak yanıma gelip oturmuştu. Omuzlarındaki şalını düzeltip benim yaptığım gibi etrafı izlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CARMEN - taekook
FanfictionJeongguk gittiği bir kafede garson olarak çalışan Taehyung'a aşık olur. {TAMAMLANDI}