"Yeni bir ateş söndürür başkasının yaktığını, yeni bir acıyla hafifler eski bir ağrı."
-W. Shakespare
---
Kınanın ertesi sabahı kahvaltıdan sonra diğerleri çaylarını yudumlarken, ben müsaade isteyip, kaldığım odaya çekilmiştim. Çantamı açıp düğünde giyeceğim elbisem ve ayakkabılarımı çıkaracaktım ama çantamdaki elbise ve ayakkabılar benim değildi. Büyük bir şaşkınlıkla çantamdakileri çıkarırken, kapı tıklandı.
"Nevra kızım, girebilir miyim?"
Dedi, kapının ardındaki, Ayşe anneanne.
Elimdekileri yatağın üzerine bırakırken, bakışlarımı kapıya çevirdim.
"Gel Ayşe anneanne."
Kapı açılıp, Ayşe anneanne içeri girince beni güler yüzle karşıladı. Yüzündeki samimi ifade bana daha önce hissettiğim bir sıcaklığı veriyordu. Anne sıcaklığını...
"Odaya niye çekildin güzel kızım?"
Meraklı bakan ifadesi yatağın üzerine koyduğum elbiseye ve ayakkabıya takıldı.
"Düğünde giyeceğin elbise dimi bu? Bakabilir miyim?"
Ne diyeceğimi bilemezken, Ayşe anneanne yatağın üzerindeki elbiseyi askılarından tutup kaldırdı. İnce askılı, gece mavisi renginde çok güzel bir elbiseydi.
"Eminim sana çok yakışacak! Kızıma da çok yakışırdı."
Ayşe anneannenin söyledikleri ile şaşkınlığım ikiye katlanırken,
"Bu elbise Ulaç'ın annesine mi ait?"
Diye sordum. Gözleri dolu dolu elbiseye bakan Ayşe anneanne kafası ile beni onaylayarak, bakışlarını bana dikti.
"Bugün bu elbiseyi giymeni istiyorum güzel kızım. Dün gece senin için çıkarıp birkaç rötuş ile giyebileceğin şekilde ayarladım."
Elbiseyi üzerime üzerime doğru tuttu. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ellerimle elbiseyi tutan ellerini kavradım.
"Teşekkür ederim ama bunu kabul edemem Ayşe anneanne."
Yüzündeki ince sarı kaşlarını hafifçe çatılırken, kızgın bir ifade takındı.
"Sen şimdi benim gibi bir yaşlı kadını kıracak mısın? Dün geceden beri verdiğim emeği hiçe mi sayacaksın?"
"Ben..."
Cümleleri söyleyecek söz bırakmıyordu. Onu üzmeyi tabi ki de istemezdim. Bakışlarında ısrar eden bir ifade varken, pes ettim.
"Bende öyle düşünmüştüm kızım. Birde..."
Elbiseyi yatağın üzerine bırakıp, hırkasının cebinden siyah kadife bir kutu çıkarttı.
"Ulaç'ın annesi yani kızım Gül'e evlendiği gün hediye etmiştim bu küpeleri."
Derken kutunun kapağını açtı.
"Gül'ü kanserden kaybettik. Hastalığını ilk öğrendiğimizde bu küpeleri bu kutuya koyup bana geri verdi. 'Eğer hastalığı yenersem senden geri alacağım anne. O vakte kadar küpelerim sana emanet. Eğer ki yenemezsem, Ulaç bir gün evlenecek yaşa geldiğinde gelinime verirsin küpelerimi.' demişti."
Parıldayan iki mavi taş dikkatleri üzerine çekerken,
"Safir taşı."
Diye açıkladı Ayşe anneanne. Elimi tutup, kutuyu avcuma yerleştirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPUK
RomanceKüçük kız kısa bacaklarının izin verdiği kadar oturduğu salıncakta bir ileri bir geri gidiyordu. Arkasında onu gökyüzüne yaklaştıran hiç kimsesi yoktu. Kavradığı zincirleri sıkıp durdu. Omuzları düşerken ellerini zincirlerden çekmek üzereydi ki bir...