Neden önüne gelen herkes kalbimin kırıklarına basıyor? Zaten darmadağın oldum. Kalbimin parçaları o kadar küçük ki toplayıp yapıştıramıyorum. Parçaları elime batıyor. Bazenleri kelebek olmak istiyorum. Bir günlük ömrüm olsun ama özgürce kanatlarımı çırpabileyim.
Neredeydim? Neydi bu burnumun ucundaki tarif edilmez koku? Yavaş hareketlerle gözlerimi kırpıştırarak açtım. Şaşkınca etrafa bakıp kollarımdan destek alarak yatakta oturur pozisyona geçtim. Sorumu kendime yineleyip tekrar sordum.
Neredeyim ben? En son yıldızsız karanlık geceye yummuştum gözlerimi. Bu odaya, daha doğrusu bu eve, nasıl ve kim tarafından getirilmiştim? Etrafa göz gezdirerek mavi ve beyaz rengin hakim olduğu odayı inceledim. Ferah ve insanı sakin tutan bir havası vardı. Üzerimdeki ince pike tarzı yorganı itip yataktan kalktım. Sessiz adımlar la odadaki siyah kapıya yaklaştım. Oda beyaz ve mavi ile bir bütün iken kapı neden siyahtı acaba?
Elimi kapı koluna koyup yavaş hareketlerle aşağı indirip kapıyı açtım. Küçük adımlarımı önüme çıkan merdivenlere çevirdim. Yavaş ve sakin adımlarla merdivenlerden aşağı indim. Aşağıda beni karşılayan, burnuma gelen yanık kokusu ile adımlarımı kokunun geldiği yere çevirdim. Bir mutfağa girmiştim. Bakışlarımı mutfağın üzerinde gezdirirken yanık ocağın üstündeki tavada takılı kaldı. Kokunun kaynağını bulmuştum. Ocağın başına geçip yanan kreplerle bakıştım. Ellerimle tavanın siyah sapını kavradım. Biraz sallayarak krepi çevirdim.
"YANDI GÜZELİM KREPPPP !!!!!"
Endişe ile kulak zarımı patlatan tanıdık sesle bakışlarımı arkama çevirdim. Üzerindeki beyaz lakoslu, asker yeşili kotlu gördüğüm tanıdık yüz ile gözlerim büyüdü, dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
"Sen...Beren? "
O da bakışlarını benim üzerimde gezdirdi. Dün ki gülümsemesini dolgun dudaklarına yerleştirdi. Çok güzel bir gülümsemesi vardı. Yüzünün güzelliği her yerine yansımıştı.
"Uyanmışsın. Günaydın. Bende krepleri çevirip seni uyandırmaya gelecektim."
Şaşkınlığımı ve endişemi gizlemeden az önce kendime sorduğum soruları ona yönelttim.
"Neredeyim ben? Nasıl geldim buraya?"
Gülümsemesini yüzünden silmeden elimdeki tavayı kavradı ince parmakları. Tavayı alıp içindeki krepi dolaptan çıkardığı tabağa koydu.
"Burası Ulaç abimin evi. Seni dün gece o getirdi. Sonra beni ve abimi aradı. Bizde dün gece geldik. Abimler şu an da bahçede oturup konuşuyorlar. Benden kahvaltı hazırlıyordum. Ama bak şu işe ki krepler yandı!"
Diyerek feryat çekti. Dolapları karıştırıp sarı bir tepsi çıkardı.
"Zahmet olmazsa dolapta nutella ve zeytin tabağı olacaktı onları çıkarır mısın?" Kafamı sallayıp bakışlarımı büyük buz dolabına çevirdim. Kapağını açıp içine göz gezdirdim. Ağzına kadar doluydu dolap. Nutella kavanozu ve zeytin tabağını bulup dolaptan çıkartıp tepsinin üstüne koydum.
Endişe duygum gittikçe artıyordu. Tanımadığım insanların arasında olmaktan ve burada olma amacımı bile bilmemekten.
"Beni neden buraya getirdiniz? Endişe duymam gerekiyor mu?"
Bana güven vermek istercesine bir anda sarıldı. Ne yapacağımı bilemeyip kollarımı omuzlarına sardım.
"Bak endişe duymakta haklısın. Bir günde düzenin değişti. Bu zamana kadar kimse yanında olmadı. Ama sen fark etmesen bile seni uzaktan koruyup sana bağlananlar oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPUK
RomanceKüçük kız kısa bacaklarının izin verdiği kadar oturduğu salıncakta bir ileri bir geri gidiyordu. Arkasında onu gökyüzüne yaklaştıran hiç kimsesi yoktu. Kavradığı zincirleri sıkıp durdu. Omuzları düşerken ellerini zincirlerden çekmek üzereydi ki bir...