"Ama öte tarafta senin ağırlığın beni artan bir şiddetle sürekli aşağıya çekiyordu."
-Franz Kafka – Babaya Mektup
---
Ne kadar kolay söylemişti bu beş harfle bir araya gelen kelimeyi.
Kızı mıydım gerçekten onun? Babam mıydı gerçekten o?
"Kızınız?"
Diye sordu titreyen sesim.
"Nevra... Nevra Aykır."
Dudaklarında hüznün gülümsemesi oluştu. Kafamı sağa sola salladım. Nevra Aykır yoktu. Öyle birini tanımıyorum!
"Aynı annene benziyorsun. Gözlerin hariç. Gözlerini benden almışsın."
Söyledikleri canımı yakıyordu. Ben ondan hiçbir şey almamıştım!
"Neden geldin?"
Dedi dudaklarım onun varlığını inkar etmek istercesine.
"Annen nerde?"
Onun adını nasıl ağzına alabiliyordu? Bu kadarını ona nasıl yapabiliyordu?
Uzun ince parmaklarını kaldırıp bana doğru uzattı. Bu hareketiyle bir adım geriledim. O sırada arkamda olan Ulaç'a çarptım.
"Sakın o kelimeyi bir daha kullanma! Annemin adını ağzına alma! Bana kızım deme! Neden geldin? Neden şimdi geldin? Neden 20 yıl önce değil? Neden 11 yıl önce değil? Neden benim sana ihtiyacım varken değil? Neden onun sana ihtiyacı varken değil? Neden? Neden şimdi? Cevap ver bana!"
Bir an da karşıma çıkınca onun boynuna atlamamı beklemiyordu herhalde! Bakışlarında gördüğüm ifadeyi hiç beğenmemiştim!
"Bilmiyordum! Ne her şey senin bildiğin gibi ne de benim bildiğim gibi!"
Hayır dinlemek istemiyordum. Bunun açıklaması olamazdı! Benim babasız büyümemin bir açıklaması olamazdı! Annemin terk edilmesinin açıklaması olamazdı!
"Hiçbir şeyi bilmek istemiyorum! Geç kaldın bana 20 yıl, anneme 11 yıl geç kaldın sen!"
Kaşlarını çattı.
"Ne demek istiyorsun?"
Bilmiyordu. Annemin canına kıyıp öldüğünü bilmiyordu!
"Annen nerede Nevra? Bak onu da çağır birlikte konuşalım. O da anlatacak sana. Hadi kızım! Çağır anneni!"
Gözlerimden yaşlar düşerken onun da gözlerinin dolduğunun farkına vardım.
"Yok. Annem yok! Annem... Öldü! "
Fısıltıyla çıkan sesim haykırışa dönüştü. Dudaklarımdan zorla çıktı o son kelime. Canımı yakan tek bir kelime. Beni harabeden...
"Zehram öldü mü? Hayatımın en parlak yanı söndü mü?"
Dudaklarımdan hıçkırıklar koparken elimi ağzıma bastırdım. Ona kafamı sallayarak cevap verdim.
"Sen onu terk ettiğinde sönmüştü o parıltı!"
Dizlerinin üstüne düştü. Gözünden akan yaşlar mermer zemine düştü. Haykırarak yumruğunu yere vururken irkildim.
"Zehra!"
Kulaklarımda bir an anneme uyanması için haykırdığım cümleler çınladı.
"Anne hadi lütfen kalk!"
Elimi omzuna koyup, onu yerden kaldırmak istedim ama bu merhameti ona çok gördüm. Yumruğumu sıkıp boş bakışlarla ona baktım ama istemesem bile yüreğim sızlamıştı. Kafasını yerden kaldırıp, iki eli ile sıktığım yumruğumu tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPUK
RomanceKüçük kız kısa bacaklarının izin verdiği kadar oturduğu salıncakta bir ileri bir geri gidiyordu. Arkasında onu gökyüzüne yaklaştıran hiç kimsesi yoktu. Kavradığı zincirleri sıkıp durdu. Omuzları düşerken ellerini zincirlerden çekmek üzereydi ki bir...