27. BÖLÜM

212 13 0
                                    

Ya unutursam bir gün
Saçının telini, sesini, seni
Unutursam bir gün değil
Her gün yansın bu yürek

Hep sen dedim ben
Yudum yudum içtim yokluğunu
Acın bile tatlı
Bi' baktın içim yanar dedim
Aklıma gelen, of başıma geldi
...

-Emre Yıldırım-Acın Bile Tatlı

---

Kır saçlı adam sendeledi. Elini sol göğsüne götürdü. Nefesini verdi bir daha geri almamak üzere. Dizlerinin bağı çözüldü ve oracıkta hayata gözlerini yumdu. Bu dünyadan bir kötülük ayrılmıştı ama dünyadaki kötülük son bulmamıştı.

Emri altındaki adamı silahını çıkaramadan bir kurşunun hedefi de o olmuştu. O sırada diğer adamı koşarak oraya gelirken, polisin siren sesi duyuldu. Adam kaçmak için hamle yaparken, Faruk saklandıkları yerden çıkıp adamın peşinden koştu.

Siren seslerini duyan, çalıların arasındaki gizemli adam dişlerini sıktı ve biraz önce iki kurşun çıkan silahını indirdi. Varlığı kimse yakalamadan, bilinmezliğin arasında kayboldu.

---

ULAÇ ARGUN'dan

Çalıların arasından koşarak çıktım ve Nevra'yı bağlı olduğu ağaçtan çözdüm. Bedeni kollarımın arasına yığılırken, uyanması için hafifçe yanağına vurdum.

"Nevra aç gözlerini!"

Bakışlarım vücudunda gezinirken, bir yerine bir şey olmadığı kanısına varmıştım. Ta ki karnına siper ettiği ellerinin tahriş olduğunu fark edene dek. O an ruhum bedenimi terk etmiş, nefesim kesilmişti adeta. O tonunu seçemediğim gözlerini açmadığı sürece, ayakta duran kemik ve etten oluşan bedenden başka bir şey değildim.

"Nevra, hadi güzelim uyan. Aç gözlerini!"

Açmamıştı.

"Kızım, aç gözlerini yavrum. Ulaç oğlum, onu hastaneye götürmeliyiz!" diyen Yiğit beyin sesine karşılık, vücudumda dalgalanan duygu ile ne yapacağımı bilemeyerek, Nevra'nın kırılgan bedenini kucağıma alıp hızlıca arabaya doğru atıldım. Ben kucağımda Nevra ile arka kapıya geçerken, Yiğit Bey öne oturdu ve arabayı çalıştırdı. Bu dünyanın kaçıncı darbesiydi bize? Kan hiç durmayacak mıydı? Bakışlarım Nevra'nın yüzüne değmişti. Yol boyu dudaklarına bulaşan kandan bakışlarımı ayıramamıştım.

---

Adam söz vermişti papatyasına. "Seni asla bırakmayacağım." Diye. Peki ya papatyası onu bırakırsa? Papatyasının ona vermiş olduğu bir sözü yoktu. Ya onu kaybederse?

Gaza sımsıkı yüklenmiş, direksiyonu delicesine çeviriyordu. Dudaklarından peş peşe aynı kelimeler dökülmüştü.

"Kurtaracağım!"

Bakışları aynadan sevdiğine bakarken, papatya tenin solduğunu fark etti. Yakışmamıştı, genç kıza ne bu beyazın ne de kırmızının bu tonu yakışmamıştı.

---

"Evet kızgınsın!"

"Değilim Nevra! Kızgın falan değilim endişeliyim. Hem de çok! Neden mi çünkü daha birkaç gün önce ben en değerlimi kaybediyordum! Ölüyordun Nevra! Kollarımın arasında kan kaybediyordun! Kalbin yavaşlıyor, nefeslerin sıkılaşıyordu! Ve ben o an nasıldım, biliyor musun? Seni o halde görünce benim sanki bütün yaşam fonksiyonlarım durmuştu!"

Korkusunu dile getiren adamı dinlerken, kadının gözbebekleri şaşkınlıkla büyüdü. Adam sağ elini çekingence kaldırıp, sanki dokunsa kırılacakmışım gibi korka korka değdirdi parmaklarını kadının yüzüne. Baş parmağı elmacık kemiklerini okşarken, diğer elini de kaldırıp sağ elmacık kemiğini okşadı ve cümlelerine devam etti adam.

KOPUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin