Para her şeyi satın alabilir miydi? Parası olan bir ev satın alabilirdi. Veya bir araba. Çok istediği bir kitabı satın alabilirdi. İstediği telefonu, oyuncağı, çoğu şeyi satın alabilirdi. Ama sevgi, saygı, güven, ahlak, karakter ya da bağlılık gibi şeyler para ile satın alınmaz kazanılırdı. Paranın satın alamayacağı şeylerin olduğuna dair kanıttı bunlar.
Yol boyunca yağan yağmurun, arabanın camına vuran damlaları eşlik etti. Sessizdik. Ne o konuşuyordu. Ne de ben. Düşünüyordum. Şu üç günde ne hala geldiğimi düşünüyordum. Ve bundan sonra olacakları. Aklıma Ulaç a sormak için sorular biriktiriyordum.
Mesela:
Ulaç kimdi?
Neden bana mesaj atıyordu?
Beni yanına almakta geç kaldığını söylerken ne demek istedi?
Dün gece ne olduğunu anlatmam konusunda neden bu kadar çıkışıp tepki verdi?
Benimle ilgili her şeyi bildiğini söylemişti. Her şeyi, anneme kadar olan her şeyi nereden öğrendi?
Nihat şerefsizine karşı neden beni savunup sahip çıktı?
Beni ne zamandan beri tanıyor, doğrusu ilk nerede gördü?
Kısaca her şeyi en başından, onun ağzından dinlemek istiyordum.
Bakışlarımı Ulaç'ın evinden çıktıktan sonra sabah okula gelirken izlediğim evlere çevirdim. Onun evine gelmiştik. Arabayı sabah durduğu yere park etti. Anahtarı yerinden çıkarıp oturduğu koltukta yaslanıp kafasını havaya kaldırdı. Derin bir nefes alıp bekledi. Birkaç saniye öyle bekledikten sonra oturduğu taraftan kapıyı açıp arabanın içinden çıktı. Bakışlarını bana çevirip ela gözlerini mavi gözlerim ile buluşturdu. Gözlerimi ondan çekip sağ tarafımdaki kapıyı açtım. Yavaş hareketlerle arabadan inip kapıyı kapattım. Bakışlarımı yağmurdan ıslanmış ve çamur bulaşmış ayakkabılardan kaldırıp Ulaç'a çevirdim. Elindeki arabanın kumandası ile arabanın kapılarını kilitledi. Seri adımlarla yanıma gelip damarlı sert görünen ellerini, yumuşak dokunuşlarla ince bileklerimle buluşturdu. Sıktığı bileklerimden bakışlarımı çekip elalarında buluşturdum gözlerimi.
Gözleri gözlerime güven dilenircesine bakıyordu. Bakışlarını benden çekip sabah bakma fırsatım olmayan büyük evine çevirdi. Büyük adımları ile önde o arkada ben eve doğru attık adımlarımızı.
Bakışlarını tekrar bana çevirip, aralanan dudaklarından aramızdaki sessizliği ilk onun bozacağını anlamış oldum.
"Evin anahtarı üzerindeki yağmurluğun cebinde. Verebilir misin?"
Bakışlarımı dudaklarından çekip ayaklarıma çevirdim. Elimi yağmurluğun fermuarlı cebine götürüp yavaş bir şekilde indirip, elimi derin cebe soktum.
Elime değen anahtarlığı tutup cebimden çıkartım. N harfi şeklinde olan anahtarlığı görünce kaşlarım havalandı.
Şaşkın bakışlarımı anahtarlıktan çekip Ulaç a çevirdim. O ise normal bir şeymiş gibi bakıyordu. Kaşlarımı indirip elimdeki anahtarı uzattım. Anahtarı almak için kaldırdığı eli bir süre havada asılı kaldı. Sonra yumuşak dokunuşları elime değerek aldı anahtarı.
Anahtarı kapı deliğine sokup kapıyı açtı. Önce o içeri girdi. Bende ıslanan ayakkabılarımı çıkartıp elime alarak onun ardından girdim. Ayağımdaki çoraplarıma kadar sırılsıklam ıslanmıştım. Kafamdaki şapkayı indirip yavaş hareketlerle yağmurluğu üzerimden çıkardım. Hala titriyordum. Umarım hasta olmazdım. Zaten son sınavları oluyorduk. Bide hastalanırsam hem ders çalışmakta zorlanacağım hem de bitkin düşeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPUK
RomansaKüçük kız kısa bacaklarının izin verdiği kadar oturduğu salıncakta bir ileri bir geri gidiyordu. Arkasında onu gökyüzüne yaklaştıran hiç kimsesi yoktu. Kavradığı zincirleri sıkıp durdu. Omuzları düşerken ellerini zincirlerden çekmek üzereydi ki bir...