Karanlık.
Sevmediği ama alışmak zorunda kaldığı bir görüntüydü bu Minho'nun. Yine kendini kapkaranlık bir odada gözlerini açtığında kafasını usulca yana çevirip boş yatağa baktı.
Para oradaydı, dudağının kenarını kıvırdıktan sonra dün geceden kalma ağrıyan bileğini yatağa bastırıp doğruldu ve oturur pozisyona geldi. Gece karşılarında dans ettiği adamlar onu o kadar zorlamıştı ki bileği sanki günlerce kelepçe takılmış kadar morarık bir vaziyette ve fena halde sızlıyordu.
Bu muameleye sık maruz kaldığı için bir kremi vardı şükür ki.
Odanın tamamen kapalı olan perdeleri, perdeleri açsa bile karşısına çıkan duvardan dolayı yine karanlık olan odada derin bir nefes aldı ve çıplak bedenini zorlukla kaldırıp kendini banyoya attı.
Soğuk kış günlerinin yanı sıra kendini kaynar suyun altına bırakmıştı. Su, vücudunda dün geceden kalan tüm kirleri alıp götürürken o sadece gözleri kapalı bir şekilde duruyor, ve ilk önce sadece her şeyin üstünden arınmasını bekliyordu.
Hararetli bir geceden sonra oldukça yorgundu, localara çıkıp dans etmek, insanları kendi görüntüsü ile tatmin etmek midesini bulandırıyordu. Gözlerini usulca açıp cam duşakabinin yansımasından kendi ile göz göze geldiğinde yüzünü çevirip makyajdan arınınca gözüken lekelerine ve sivilce izlerine baktı.
Onları artık sevmiyordu.
Artık yüzünü değil tüm bedenini sevmiyordu.
Elini kaldırıp kenardaki kese ile tüm vücudunu kızarta kızarta gece o dans ederken ona dokunmaya çalışanların izlerinin geçmesini sağlarken saatler sonra kıpkırmızı ve uzaktan bakınca sanki yolunmuş gibi duran bir bedenle çıkmıştı banyodan.
Üzerine en sevdiği sade kıyafetlerini geçirmiş, kirlenen yatağını düzeltmiş ve minicik bir ışık sızdıran penceresini açmıştı. Kendi kendine karşıdaki camın en üstündeki boşluktan geçip odaya sızan güneş ışığına gülümsedi ve arkasını dönerek dün geceki dansın karşılığı olan parayı eline aldı.
Bu parayı biriktirmeliydi.
Şimdi ise yüzlerce günün sonuna yaklaştığını hissediyordu.
Bugün kardeşlerinin yanına gitmeliydi.
Çünkü biriktirdiği tüm paralar onlarda duruyordu. Ama bardan nasıl çıkabilir, işte bu gece arayışa girmeliydi. Elindeki paralara bakakalmış, rahat bir yaşamın hayalini kurarken odasının kapısı çalındı.
"Şşt! Hyung."
Koskoca barda onun odasına kapı çalarak izin alacak tek kişi vardı, oturduğu yerden doğrulduğu gibi koşarak kilitlediği kapıyı açınca karşısında Jisung'u bulmuştu. Giydiği bol kıyafetleri, küçük ve tehlikeli bir işe kalkıştığını bildiği için tedirgin olan bedeni Minho'yu gülümsetti.
"Gel." dedi kapıyı biraz daha aralayıp. Jisung kafasını sallayıp içeri girmiş ve kapüşonunu başından indirmişti. Burada barmenlik yapmaya başladığından beri sürekli tacize uğradığı için çareyi bol kıyafetler ve yüzünü örten bu büyük kapüşonları giymekte bulmuştu.
Tek güvendiği insanın, sadece Minho'nun yanında indiriyordu.
"Bir şey mi oldu?" dedi Minho dolabına ilerlerken. İçinden siyah bir hırka çıkarıp üstüne geçirdiğinde Jisung kafasını salladı ve cebinden çıkardığı şeyleri ona uzattı.
"Hayır. Sadece, sana bunları getirdim."
Minho gördüğü paralarla kafasını salladı. "Hayır Jisung. Almayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
haru haru, minchan hyunsung ✓
Fanfictionkaldın sen gitmedin, yok hâlâ bitmedin. odamda hayalin saklı bak.