1.1

3.8K 618 370
                                    

Felix eve geldiği gibi salonda sessizce oturan Chan'ın yanına ilerledi, ellerini arkasından omuzlarına sardı. "Abi."

"Aşamıyorum Felix," dedi Chan, başını eğdi sanki bu teması bekliyormuş gibi. "Felix ben Minho'yu aşamıyorum, beş sene geçti. Onu hiç görmeden, bir haber bile almadan beş sene geçirdim ama yapamadım, unutamadım. Neden hâlâ adı bile canımı yakıyor, gözlerimi dolduruyor?"

Ellerini yüzüne kapatıp gözyaşlarını bıraktığında Felix canının yandığını hissetti, daha sıkı sarıldı Chan'a. Söyleyecek sözü yoktu, söyleyecek sözleri yoktu. Bırak diyemiyordu eskisi gibi çünkü bırakamadığını biliyordu.

"Belki," dedi. "Belki bir şansınız olur, tüm her şeyi silerseniz. Bir şansınız olur."

"Yapamayız." Chan zorlukla kafasını salladı. "Birbirimize her baktığımızda önce güzel anılarımız gelecek aklımıza sonra son anımız. O beni terk etti, ben dayanamadım ülkeyi terk ettim. Biz böyle yarım kaldık, ben bitti kelimesini kullanamıyorum. Biz yarım kaldık, terk etsin etmesin biz yardım kaldık..."

Felix abisinin arkasından çıkıp yanına oturduğunda Chan, Felix'in dizlerine uzandı. Sadece orada rahatlamaya çalışırken Felix'in de tek yaptığı saçlarını okşamak olmuştu. Birkaç saat sonra orada uyuyakalan Chan'ın üstünü örtmüş, odasına geçmiş ve birkaç eski dosyayı kutuya koymuştu.

Karton kutuyu kavrayıp evden dışarı çıkmış, yolun karşısındaki kağıt çöpüne atmak için yürümeye başlamıştı ki ona doğru ilerleyen beden nefesini kesti, tüm bedeninin titrediğini hissetti.

Kutu elinden düşerken çıkan gürültüyle gözleri kesişti, Felix Hyunjin'e baktı. Kıyafetleri, vücudu, saçları, o gece karanlıkta sadece birkaç saniye gördüğü Hyunjin şimdi karşısında iken "Hyunjin," diye mırıldandı.

Hyunjin ise hiçbir tepki vermemiş, yanından geçip gitmişti. Yürümeye devam ettiğinde "Hyunjin," diye koştu ve elini tutmaya çalıştı Felix. "Hyunjin biraz konuşalım mı?"

"Sakın." Hyunjin elini ondan çekti. "Bana dokunmayı aklından bile geçirme."

Felix bu davranışla canının yandığını hissediyordu, anında gözleri dolarken "Tamam," dedi daha sakin kalmaya çalışarak. "Sadece seni burada görmeyi beklemiyordum."

Jisung pencerenin önüne vardığında dışarıda gördüğü görüntü ile duraksadı, kahvesi ile kaldığında Hyunjin'in kimle konuştuğunu merak etti.

Hyunjin ona baktı. "Ne tesadüf, ben de burada neden karşıma çıktığını sorguluyordum."

"Bu-burada oturuyorum."

Güldü Hyunjin sinirle, koskoca ülkede gelip de onların oturduğu sokağa taşınmaları sinirden bir ağız dolu küfür etmek istemesini sağladı.

"Şansımı sikeyim gerçekten," diye konuştuğunda Felix dayanamadı. "Neden bu kadar kırıcısın?"

"Ben sadece hak edene hak ettiğini veriyorum," dedi Hyunjin, ona acıyla bakan Felix'in gözlerine saf öfkeyle baktı. "Sizden," dedi. "Nefret ediyorum, her hücremle sizden nefret ediyorum. Bunu mu duymak istiyorsun Felix? Ben bunu söyleyebilirim hep."

"Bana olan tavırların hiç değişmemiş," Felix ağlayarak onun omuzuna vurdu sinirle. "Hep kırıcıydın, hep kırıcı oldun. Yıllar geçti, değişmişsin ama bana olan tavırların hep aynı. Zevk mi alıyorsun bana acı çektirmekten Hyunjin?"

Ağlayarak ona baktı. "Beni karşında her seferinde mağlup edeceğini bile bile kalbimi kırmaktan zevk mi alıyorsun?"

O sözlerini dile getirdiğinde Seungmin gördüğü görüntü ile hızla arabasından indi, onlara doğru ilerlemeye başladığında "Ne oluyor burada?" diye yanlarına gelmiş, Hyunjin'in iyice öfkelendiğini gören Jisung koşarak aşağı inmişti.

haru haru, minchan hyunsung ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin