Minho ve Chan'ın nikah hazırlıkları için herkes bir telaş halindeyken Felix'in kafesinde toplanmış dörtlüden Changbin ve Jeongin masada oturmuş, Jeongin önlerinde açık olan bilgisayardan mekanlara bakıyordu.
Chan da Minho da ondan istemişti bu yüzden hevesli olan Jeongin hiç sarkıtmadan direkt Changbin'in arkadaşının attığı mekan önerilerini gözden geçiriyor, gülerek yanındaki Changbin'e danışıyordu.
Changbin'in bir eli sevgilisinin belinde onun gülüşü ile gülerken Jisung da karşılarına oturmuş ara sıra fikir veriyor, kafede meşgul olan Felix de yanlarına gidip geliyordu.
"Aa... Bu çok güzel değil mi?" dedi Jeongin kumsalı görmesi ile. "Ay bu olsun mu?"
Hevesle Changbin'e döndüğünde Changbin kafa salladı gülerek. "Çok güzel," Telefonunu çıkardı. "Chan ve Minho'ya atalım."
Fotoğrafını çekmiş, onlara atmıştı. Jisung da kumsalda olan bir nikahı hayal etmesi ile gülümserken "Çok güzel cidden," demişti. Changbin uzanıp sevgilisini öpücüklere boğduğunda Jeongin gıdıklanarak ondan kaçmaya çalışıyor, Jisung ise ikisinin haline gülüyordu.
"Aman aman," deyip yanlarına geldi Felix. "Neşeniz daim olsun. Karar verdiniz mi üç günün sonunda?"
Ne Changbin ne de Jeongin onu duyuyordu, Jeongin geriye doğru yatmış Changbin'i itmeye çalışırken Jisung kıkırdayıp bilgisayarı ona doğru döndürdü. "Bunda karar kıldılar, Minho hyunglara attık az önce. Onlar da beğenirse bu olacak."
"Oha, bu çok iyiymiş." Felix ekrana doğru eğildi. "Yaz mevsiminde olduğumuz için çok da güzel olur, hafif deniz esintisi... Ben aşık oldum düşünürken."
Bir ses böldü. "Bakar mısınız?"
Garson eksiği var diye kendi kafesinde çalışan Felix koşa koşa müşterilerin yanına gitmiş, bu sırada da Changbin ve Jeongin nefes nefese doğrulmuştu. Jeongin soluklanırken Jisung uzanıp onun dağılan saçlarını düzeltti.
"Bebek." diye gülmüş. Changbin gülerek ayağa kalkmıştı. "Ben bir kahve daha alıp geliyorum, istediğiniz bir şey var mı?"
"Limonata, limonata." diyen Jeongin ile Changbin başını salladı. "Tamamdır güzelim, Jisung senin?"
Jisung kahvesini salladı. "Benim hâlâ var, teşekkür ederim."
Bu yanıtı ile Changbin uzaklaşmış, Jisung da ayağa kalkmıştı. Etrafa bakıp iç çekti ve yavaşça kasanın arkasına geçip Felix'in yanına vardı. "Önlük var mı?"
"Hı?" dedi Felix beklemezken. Sonra amacını anladı. "Jisung çok teşekkür ederim ama otur lütfen, ben halletmeye çalışıyorum."
"Kafe doluyor Felix, iki kişiyle idare edemezsiniz. Yapabilirim, sıkıntı yok."
Felix kafa salladı. "Peki o zaman, gel."
İkisi bir odaya geçmiş, Felix temiz önlüklerden birini alıp ona uzatmıştı. "Teşekkür ederim," diye konuştu. "Herkes yıllık iznini neredeyse aynı zaman diliminde kullanınca kafe benle Jae'ye kaldı."
"Sıkıntı yok." dedi Jisung, beyaz tişörtünün üstüne kahverengi önlüğü bağlamış, Felix ile ikisi ön tarafa geçmişti. "Kasa şurada biliyorsun, herkes ödemesini yapıp oturuyor o yüzden hesap sıkıntısı yok. Sadece sipariş hazırlasak yeter." Müşteri çağırdığı için el salladı. "Kaçtım!"
Felix koşa koşa uzaklaştığında Jisung da gülmüştü. Felix kendisi ile gurur duyuyordu, sırf insanlarla konuşmaya korktuğu için kafede odasından dahi çıkamazken şimdi müşterilerle ilgileniyordu. Terapiye tekrardan başlamak gerçekten iyi gelmişti ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
haru haru, minchan hyunsung ✓
Fanfictionkaldın sen gitmedin, yok hâlâ bitmedin. odamda hayalin saklı bak.