♧29♧

29.9K 526 26
                                    

Bakışlarım, karşımdaki üç kişinin üzerinde çaresizlikle gezinirken, içime derin nefesler çekip, Gökçe'nin, üzerime diktiği nefret dolu bakışlarından sıyrılmak istedim. O kadar nefret dolu bakıyordu ki, ellerim titremeye başlamıştı ve ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum.

Başımı hızla Berk'e çevirdiğimde, bakışlarının üzerime hiçbir şekilde değmemesi, kendimi iyice çaresiz hissetmeme neden oldu.

Yaşlı adam, Berk'e doğru adımlarken, sevecen bir tonla, "İşte geldik," dedi. Bakışlarını bir süre boyunca etrafta gezdirdi ve yeniden Berk'e döndü. "Şirketi özlemişim ama senin buraya iyi baktığını görmek içime su serpti."

Berk, duyduğu övgü karşısında nazikçe gülümserken, bana kaçamak bir bakış atıp, sakin bir sesle, "İçeri geçelim mi?" diye sordu, bir yandan da eliyle odasının kapısını işaret ederken.

Karşısındaki adam, itiraz etmeden hızla başını sallarken, Gökçe'ye hafifçe tebessüm edip, onu da Berk'in işaret ettiği tarafa yönlendirdi.

Tüm bunların ortasında, yalnızca bir fazlalıktan ibaret olan ben, saniyeler boyunca, birlikte Berk'in odasına girişlerini ve hemen ardından da boş koridoru izledim. Bedenimin her bir zerresi şiddetle titrerken, ne düşünebileceğimi hiçbir şekilde bilemiyordum. Bir yanda Berk'in dokunuşları ve ettiği onca güzel cümle, diğer yanda da yeniden aşağılanışım vardı.

Asık bir yüz ifadesiyle masama çökerken, tüm dünyam kararmış gibiydi.

Gökçe neden buraya gelmişti ki?

Gözlerimin dolduğunu hissederken, Berk'in, benimle alay edercesine, akşam konuşacağımızı söylemesini hatırladım. Akşam ne konuşacaktık ki? Ne değişecekti? Ne değişebilirdi? Nişanlısı, onu aldatan nişanlısı, aldattığı nişanlısı, tam da bugün, rahatça onun şirketine gelip bana o nefret dolu bakışlarıyla bakabilirken, akşam konuşmamız neyi değiştirecekti?

Yanağıma süzülen bir damla yaşa, boğazımı acıtan hıçkırığım eşlik ederken, uzunca bir süre, orada bir aptal gibi oturdum ve sonumu bekledim. Nasıl bir sona sahip olacağımı bilemezdim fakat ne olursa olsun, canımın bu denli yanmaması gerekirdi.

İçeriden gelen sesler, aradaki onca mesafeye ve kapalı kapıya rağmen, yerimden sıçramama neden olacak şekilde yükselirken, bir şeyin gürültülü bir şekilde yere çarpıp binlerce parçaya ayrıldığını buradan bile duyabilmiştim.

Ne yapacağımı yine ve yine bilemezken, endişeyle ayağa kalkmış, uzun koridoru adımlamaya başlamıştım. Bir an önce her ne olacaksa olsun istiyordum. Kalbimin atışları fazlasıyla hızlıyken, bir elim de kalbimin üzerindeydi.

Uzunca bir süre, boğazımda atan kalbimle birlikte, içerideki konuşmanın son bulmasını bekledim.

En nihayetinde, Berk'in odasının kapısı açıldı ve içeriden, kıpkırmızı olmuş olan yüzüyle, yaşlı adam ve hâlinden hiç de hoşnut olmadığı, yüzündeki mahvolmuş ifadeden apaçık seçilebilen Gökçe çıktı. Bakışları, yine, nefretle üzerimdeydi. Yaşlı adamınsa zaten zerre umurunda değildim.

Berk de kapının ardında görüldüğünde, şu durumda bile içime huzur salabilen sesini duydum. İçimde bir yerler, fazlasıyla ona aitti ve ben, en başından beri bunu engellememeyi seçmiştim. Artık istesem de engelleyemezdim.

PATRON TUTKUSU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin