Avucumdaki kolunu iyice kıvırdığım Murat, hissettiği acıyla boğukça inleyip dudaklarını hızla dudaklarımdan çekerken, Berk de çoktan arabadan inmiş, hızlı adımlarla bizim yanımıza gelmişti.
Murat'ın kolunu, canının ne denli yandığını zerre umursamadan, iyice sırtına doğru büküp, duyduğum kemik sesinin ardından küçük bir nefes verdiğimde, kulağına doğru, zaferle, "Kolunu kırdım," diye mırıldandım. "Oysa seni uyarmıştım." İniltilerini umursamadan, onu hızla geriye doğru savurdum. "Yazık!"
Berk, henüz müdahil olmadığı olayları tuhaf bir ifadeyle izlerken, bana dönüp, "Neyin?" diye sordu.
Alayla güldüm. "Çöpüm bile olamaz."
Alt dudağını dişlerinin arasına alıp gülüşünü bastırdı ve bakışları, bir anlığına, acıdan iki büklüm olmuş olan Murat'a değerken, "Dudaklarını," dedi. "Dudaklarını zorla mı öptü?"
Tek kaşım yukarı doğru havalanırken, aklıma gelmiş gibi, elimin tersiyle, makyajımın bozulacak olmasını zerre umursamadan hızla dudaklarımı silip, "Sizce?" diye sordum, boğuk çıkan sesimle.
Başını hafifçe salladı. O an, konu kapandı sandım fakat Berk'in konuyu öylece kapatmaya niyeti yokmuş gibiydi.
Öyle ki, birkaç büyük adımda Murat'ın yanına varıp, suratına fazlasıyla sert bir yumruk geçirdi. Yakasından tutup ona doğru eğildiğindeyse, "Senin yaptığın ne, biliyor musun, şerefsiz?" diye sordu. Karşılaştığı tek şey, çaresizlik dolu bakışlarken, Murat'ın yüzüne bir tane daha yumruk geçirip, öfkeyle, "Öğreteyim öyleyse," dedi. "Senin yaptığına taciz derler." Yüzüne birkaç yumruk daha geçirdi. Onu durdurmaya yeltenmedim bile. Murat bunu hak etmişti. En azından bundan sonra, az önce bana yaptığını bir başkasına yapmayı aklının ucundan dahi geçirmezdi. Berk, iyice kendinden geçmiş olan Murat'ın yüzüne iyice eğilip onun da kendisine bakmasını sağladığında, alayla gülüp, "Ve benim yaptığım," dedi. "Buna da şiddet derler. En çok senin gibilerin hak ettiğinden."
Söz ve davranışları, fazlasıyla hoşuma giderken, ona doğru ilerleyip, kolunu tuttum ve bana odaklanmasını sağladım. Bakışları, yüzümde gezinirkense, "Gidelim," diye mırıldandım. "Bu kadarı yeterli."
İtiraz etmeden geri çekilip, Murat'a ayağıyla son bir kez vurduğunda, Murat'ın, üzerimde gezdirdiği pişmanlık dolu bakışlarını zerre umursamadan, ona öfke dolu son birkaç bakış attım.
Berk'le birlikte, onun arabasına bindiğimizde, dudaklarımda tuhaf bir tebessüm belirmişti. En çok da, herhangi bir yanlış anlaşılma durumu yaşanmadığı için mutluydum.
Berk Keskin'in güvenini kaybetmeyi istemezdim. Çünkü bu, Berk Keskin'i daha kazanamadan kaybetmem demekti.
Arabayı çalıştırıp, mahalleden çıkarak ana yola girdiğinde, nefesleri hâlâ sıktı.
Hafifçe yutkunduktan hemen sonra, kısık bir sesle, "Kusura bakmayın," dedim. "Tadımızı kaçırdı. Ama cezasını aldığından eminim. Sakinleşin lütfen."
Bakışları saniyelik bir zaman diliminde üzerime değdi. "Seni öptü, Çağıl!"
Başımı hafifçe iki yana salladım. "Benim isteğimle değildi."
Hızını bilincinin dışında arttırırken, öfkeli gülüşü arabada yankılanmıştı. Bir elini direksiyona geçirip, "Diğer kolunu da ben kıracaktım," dedi, pişmanlığını dile getirerek. "Şerefsiz, piç!"