Birlikte mutfağa gittiğimizde, hazır yemek bulmayı hiçbir şekilde beklemeyen ben, Berk, dolaptan önceden hazırlanıp bırakılmış yemekler çıkarınca, ona gerçek bir şaşkınlıkla bakmaya başlamıştım fakat sonra, onun, benim aksime zengin olduğunun ve hâliyle, gündüz evine gelip işlerini görecek birisinin varlığına şaşırılmaması gerektiğinin idrakine varmıştım.
Masaya bıraktığım tabaklara yemek koyarken, bana göz kırpıp, "Sessizleştin," diye mırıldandı. "Bir şey mi oldu?"
Göz kırpması, yüzündeki ifadeyle birlikte, kanımın akış hızını arttırırken, zorlukla yutkunup, "Bir şey olmadı," dedim. "Doğrusu, dolapta hazır yemek bulmaya alışkın değilim. Biraz şaşırdım."
Tabakları doldurduktan sonra, tabaklardan birini yavaşça önüme koyup, kendisi de karşıma oturdu. "Sanırım en çok da dürüst olmanı seviyorum. Sahip olduğun sosyal statüden asla çekinmeyip, bunu eksileriyle kabul ediyorsun. Diğerlerinin aksine, bunu yapaylıkla gizlemeye de çalışmıyorsun."
Gözlerinin içine ciddiyetle bakarken, "Öyleyse bu konuda da dürüst olayım," diye mırıldandım ve yavaşça boğazımı temizledim. "Eskiden, çok paraya sahip olamadığım için çok çekinir, arkadaş çevremde, aslında hiçbir şekilde sahip olmadığım ve muhtemelen asla da sahip olamayacağım şeylere sahip olduğuma dair yalanlar sıralardım. Ama sonra, bunun hiçbir öneminin olmadığını anladım. Çünkü aslında herkesin bir eksiği var. Hiç kimse mükemmel değil, olamaz da."
Başını takdir edercesine salladığı sırada, çatalını ve bıçağını alıp, tabağındaki yemeği aşırmaya başladı. Bir süre boyunca onu izleyip, ben de yemeğimi yemeye başlamıştım ki, ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra bir yudum su içip, "Bugün," dedi. "O piç seni öperken etkilendin mi?"
Ona şaşkınlıkla bakarken, hızla yutkunup, alayla gülerek, "Sizce?" diye sordum. Tek kaşım yukarı doğru havalanmıştı. "Kolunu kırdığıma göre çok zevk almışımdır bence."
Söylediğim şeye rağmen ciddiyetle bakarken, "Etkilendin mi?" diye tekrar etti.
Kaşlarım çatıldı. "Sizin için önemli mi?"
"Merak."
"Merak iyi değildir, Berk Bey."
"Çağıl!" diye, yumuşak bir tonda uyardı.
Tek kaşım iyice yukarı doğru havalanırken, güvenle, "Açık olalım," dedim. "Bence bunun sizin için hiçbir önemi yok. Duygusal bir ortak bağa sahip olmak istemeyeceğiniz birisiyim ben. Bir başkasından etkilenip etkilenmemem sizi ilgilendirmez, ilgilendirmemeli."
Kabul, kırıldığım doğruydu ama bunu ona açık etmemem gerekirdi. Çünkü onun bana karşı hiçbir yükümlülüğü yoktu. Onu bedensel olarak etkilemiş olabilirdim fakat bu, onun, bana karşı duygusal anlamda bir şeyler hissedeceği anlamına gelmezdi.
Öyle ki, haklı bir öfkeyle kaşlarını çatıp, "Çağıl," dedi yeniden. "Ben hiçbir şeyi kendi lehime kullanmak istemiyorum. Seni üzmek istemediğim için yaptığım herhangi bir şeyi kullanarak beni köşeye sıkıştıramazsın."
Önümdeki yemeğe anlık bir bakış atıp başımı yavaşça iki yana salladım. "Sizi köşeye sıkıştırmak gibi bir amacım yok. Murat, benim liseden sınıf arkadaşım ve benden uzun zamandır hoşlandığını biliyorum. Eğer ondan etkileniyor olsaydım, şu an burada, sizinle değil, onunla olurdum." Küçük, bıkkın bir nefes verdim. "Lütfen konuyu kapatalım."
Başını memnuniyetle sallarken, tabağına geri dönmeden hemen önce, "Bundan, benden hoşlandığın sonucunu çıkarmalıyım," diye mırıldandı. "Yanılıyor muyum?"
Keyifli ifadesi, kaşlarımın çatılmasına neden olurken, ona kaçamak bir bakış atıp, "İstediğiniz sonucu çıkarabilirsiniz," dedim. "Benim için hiçbir önemi yok."
Kırgınlığımı açık eden sesimin ardından, mutfakta çatal bıçak sesleri yankılanırken, karnımda hissetmeye başladığım dolulukla birlikte, çatalımı ve bıçağımı tabağımın kenarına bırakıp, bakışlarıma sinmesini hiçbir şekilde engelleyemediğim hayranlıkla, yemeğini bitirene kadar Berk'i izledim.
Arada sırada kesişen bakışlarımız, bedenimde, elektrik çarpmış hissini uyandırsa da, o da yemeğini bitirdiğinde, mutfağı birlikte toplayıp, nihayet oturma odasına geçebilmiştik.
Koltuklara oturacağım sırada, odanın bir köşesindeki dolabın yanına giden Berk, eliyle küçük bir hareket yapıp beni yanına çağırdı. İtiraz etmeden, yavaş adımlarla, heyecanlı bir şekilde yanına doğru ilerledim.
Yanına vardığımda, beni kalçalarımdan tutup, ani bir hareketle küçük dolabın üzerine oturttu. Dudaklarımdan küçük bir çığlık firar ederken, şaşkınlıkla, "Berk Bey!" diye seslenmiştim.
Dudaklarını dudaklarıma bastırmadan hemen önce, "Söyle, güzelim." diye mırıldandı. Dudaklarımı uzunca bir süre, sömürürcesine öpüp, isteksizce, her ikimizi de nefes nefese bırakmışken geri çekildi.
Sık soluklarım, boğazımı acıtırken, arzuyla, "Sanırım," dedim. "Sanırım yine ıslandım." Bir elim, bilincimin kontrolünden tamamen uzak bir şekilde kadınlığıma doğru ilerledi. "Siz bana hiç iyi gelmiyorsunuz."
Küçük bir kahkaha atarak önümde eğilmesiyle, heyecandan nefesimi tutmuştum ki, üzerinde bulunduğum dolabın kapağını açıp, içinden bir şişe viski çıkardı.
Kapağını açtığı viskiyi dudaklarına götürüp büyükçe bir yudum aldıktan hemen sonra, boğuk bir sesle, "Sen de bana hiç iyi gelmiyorsun," dedi. "Ben şikâyet ediyor muyum?"
Kıkırdarken, "Ben uslu bir çalışanım," diye mırıldandım. "Benden iyisini bulamazsınız."
Elindeki viski şişesini bana uzatırken, "Sen mi uslusun?" diye sordu, gerçek bir şaşkınlıkla.
Viski şişesinden büyükçe bir yudum içip, başımı hızla aşağı yukarı salladım. "Çok usluyum hem de."
İki elini, iki yanımdan dolaba yerleştirdiğinde, üzerime doğru eğilip, boynuma küçük öpücükler kondurmaya başladı. Boştaki elimle boynunu sarıp, onu âdeta tenime davet ederken, boynuma doğru, "Bence," diye fısıldadı. "Sen fazla yaramazsın."
Başımı itiraz edercesine iki yana salladım. "Siz benden daha yaramazsınız."
Dolabın üstündeki ellerini kalçama yerleştirip, "Ne yaramazlık yapmışım?" diye sordu.
Elimdeki viskiden bir yudum daha içtikten hemen sonra, "Sizi," dedim. "Sizi deli gibi arzulamama sebep olacak kadar yakışıklısınız ve bu, kesinlikle büyük bir yaramazlık."
Dudaklarını göğüslerimin üst kısımlarında gezdirirken, alay dolu bir mırıltı çıkarıp, "Başka?" diye sordu.
Küçük bir nefes verdim. "Açık konuşmak gerekirse, ufaklığınız sizden de yaramaz."
Memnuniyet dolu bir mırıltı çıkarıp, "Bence," diye fısıldadı tenime doğru. "Böyle konuşarak ufaklığımı kışkırttığın için, sen çok daha yaramazsın."
Keyifle güldüm. "Belki."
Dudaklarını yeniden dudaklarıma çıkarırken, bir eli, elbisemin fermuarına uzandı. "Öyleyse," derken, fazlasıyla kışkırtıcıydı. "Bu yaramaz kadını tatmin etmek, benim en özel görevim."
💫