Bu sizin için, keyifli okumalar aşklarım 🥳
Eskiden, çok eskiden karanlık havalar bana hep kasvetli gelirdi. Yaşamak bile istemezdim öyle havalarda. Kendi hayatım yeterince karanlıktı zaten çünkü. Başka karanlıklar kendi karanlığımın yanında aydınlık bile olsa katlanılmaz gelirdi bana.
Fakat şimdi, aradan yıllar geçmişken, sahip olduğum şans, aslında meselenin hiçbir zaman bir ışığın varlığı ya da yokluğu olmadığını bana öğretmişti. Artık biliyordum ki, dışarıda buz gibi bir hava varken bile insanın içi sıcacık olabilirdi, bulutlar gökyüzünü karanlıklara hapsetmişken bile insanın içinde çiçekler açabilir yahut gece günü esir almışken bile insanın hayatındaki tek bir güneşin varlığı ona yeryüzündeki tüm gündüzleri vadedebilirdi.
Berk Keskin, o tüm bunların hepsiydi.
O benim ışığımdı, güneşimdi. O benim her şeyimdi.
Hayatımın en kötü döneminde girmiştim hayatına. Aptal arzuların peşinde koşacak, tüm ilkelerimi ayaklarımın altına alacak kadar çaresiz olduğum bir zamanda bana beni geri vermişti. Ben ona sahip olurken aslında en çok da kendime sahip olmuştum. Avuçlarımın arasından kayıp giden benliğim onun bana sunduğu hayatın ilk ve en özel hediyesiydi.
Düşüncelerim, yıllardır birlikte olmama rağmen tek bir gününden bile sıkılmadığım adama karşı içimde var olan tüm hislerin âdeta çağlamasına neden olurken, aradan geçen bir haftaya rağmen onu ne denli çok özlediğimi fark ettim. Bir hafta önce bir iş için şehir dışına çıkmıştı ve aradan geçen yedi gün sanki yedi yıl gibi gelmişti. Aslında ben de onunla gidecektim fakat miniklerimiz bu fikre hiç de sıcak bakmamıştı.
Asya ve Kaan, birlikte geçirdiğimiz yedi yılın bize verdiği en büyük iki mucizeydi. Asya altı, Kaan ise dört yaşındaydı. Aslında Berk daha fazla çocuk istemişti ama ben bu fikre pek sıcak bakmamıştım çünkü iki çocukla bile hakkıyla ilgilenebilmek yeterince zorken, bir taneye daha tam anlamıyla yetemezdik. Ayrıca ben de işimin patronu olduğum için çocuklarla ilgilenmem ayrıca zordu.
Aradan geçen yedi yıl sadece Berk'le birbirimize duyduğumuz sevgiyi arttırmakla kalmamış, işimin de iyice büyümesini sağlamıştı ve saçma olabilirdi ama iş anlamında Berk'le yarışır hâle gelmiştim. Hatta yakında gerçekleştireceğim bir görüşme olumlu sonuçlanırsa şirket bedeli azımsanamayacak ölçüde artacaktı.
Bunun heyecanına Berk'in birazdan eve varacak olmasının heyecanı karışınca karnımda küçük bir ağrı hissettim. Sanırım çocuksu hislerimi hâlâ daha kaybetmemiştim ya da Berk'e dair her şey beni bir çocukmuşum gibi heyecanlandırabiliyordu.
Hafifçe tebessüm edip masayı hazırlamayı da bitirdiğimde akşam için her şey hazırdı. Üst kata çıkıp önce Asya'nın odasına girdim. Asya'yla Kaan Asya'nın odasındaki halının ortasında oturmuş birlikte oyun oynuyorlardı.
Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle onlara doğru yaklaşırken, "Hadi bakalım, bebeklerim," dedim sesime de yansıyan kocaman bir sevgiyle. "Babanız birazdan gelir, onu güzel karşılamak istersiniz, değil mi?"
Kaan söylediğim şeyi çok anlamlandıramasa da, Asya'nın hevesle başını sallayıp çok sevecen bir tepki vermesi onu da heyecanlandırdı ve her ikisi de heyecanla ayağa kalkıp bana doğru koştular. Onlara doğru eğilip her ikisine de birer öpücük kondurdum ve önce Asya'nın kıyafetlerini onunla birlikte seçtim. Bu konuda benden daha iyi olduğunu söyleyebilirdim.
Çokbilmiş kızım üzerini kendisinin giyebileceğini söylediğinde Kaan'ı kucağıma alıp onunla odasına gittim. Oğlumun yanaklarına birer öpücük kondurup onu yere indirdiğimde, konu hakkında pek de bir fikri olmadığı için sakince onun için bir şey seçmemi bekledi ve seçtiğim şeyi de gönüllülükle ona giydirmeme izin verdi.