Adımlarım, fazlasıyla kendinden emin bir şekilde ilerlerken, nihayet varacağım yere vardım ve kapıyı tıklatma ihtiyacı dahi duymadan, kendi odammış gibi, rahatlıkla içeri girdim, patronumun odasına.
Patronlar, her ne kadar belli etmeseler de, patavatsız çalışanlardan hoşlanırlardı ve ben de elbette ki bu zaafı kullanacaktım.
Kapının ardında karşılaştığım adam, kalbimin hızla atmasına neden olurken, hayatımda beni bu kadar heyecanlandıran bir başka an yaşamadığımı fark ettim.
Koltuğunda oturmuş önündeki belgeleri incelerken odasına birinin girdiğini fark ettiği an başını kaldırıp kapıya bakan adamın saçları bir tür yorgunluk emaresiyle alnına dağılmıştı. Simsiyah saç tellerinin bittiği noktadaki kara kaşlarının altındaki açık kahverengi gözleri merakla üzerimde gezinirken hafifçe yutkundum.
Her şeyiyle fazla yakışıklı bir adamdı ve ben şu lânet anda ona dalıp gitmiştim.
Bir erkeğe göre bile fazla dolgun olan dudakları aralanmıştı ki, baskınlığı ona kaptırmamak için ondan önce konuşmam gerektiğini fark ederek hızla boğazımı temizledim ve ona hafif bir tebessümle bakarken, "Kapıyı çaldım aslında," diye yalan söyledim. Oysa bakışlarımdaki sahte ifade fazla gerçekti. "Sanırım duymadınız."
Kendimden eminliğim karşısında, tek kaşı havaya kalkarken, "Emin misin?" diye sordu.
Masum kız ayağına yatarak ama güvenle, başımı aşağı yukarı salladım. "Eminim."
Dik duruşum karşısında, kaşı daha da havalanırken, "Sen kimsin peki?" diye sordu.
Hafifçe güldüğümde, masasına doğru adımlayıp, "Gördüğüm kadarıyla bir sekreteriniz yok," dedim, anlamasını bekler gibi. "Sekreterlik görüşmesi için gelmiştim. Kapınızda da, sekreterlik görevini kısa süreliğine de olsa yerine getirebilecek bir kimse yoktu. Bu yüzden içeri bu şekilde girdim." Ciddiyete bürünüp hafifçe yutkundum. "CV'mi bir hafta önce bırakmıştım. İş görüşmesine kabul edildiğime dair bir mesaj aldım. Bunun için buradayım."
Yakışıklı patronumun ilgi dolu bakışları, uzunca bir süre bedenimi taradı. Ama öyle üstünkörü bir bakış değildi, âdeta tüm beden ölçülerimi hesaplar gibi bakıyordu ve bu içimde hem güzel hem de fazlasıyla tuhaf bir hisse neden oluyordu. Bir yandan da bu yakışıklı adamın beni arzuladığından emindim, ki bu, koyulaşan bakışlarında da fazlasıyla barizdi.
Bakışlarını yüzüme kaldırıp, bir süre boyunca da yüzümü izledi.
Sonra olağanüstü bir şey oldu. Bu bir mucizeydi.
Aslında değildi çünkü ben çok güzeldim ve hiçbir patron, bana karşı koyamazdı. CV'min de, diğer birçok CV'den daha dolu olduğundan emindim. Çünkü her ne kadar şimdi burada, zengin olmak için patronumu elde etme amacı gütsem de, ben bu amacı edinmeden önce, kendi başıma zengin olabilmek, güzel bir hayat edinebilmek için çok çaba sarf etmiştim. Fakat bu o kadar kolay değildi. Hak edenin değil haksız yolu tercih edenin mutluluğa ulaştığı bir dünyaydı bu.
Ve şimdi, böyle bir dünyada benim de hayallerim değişmişti. Hayalim, patronuma sahip olabilmekti.
Ve patronlar, hiçbir güzel ve aynı zamanda çalışkan kıza karşı koyamazdı.
Öyle ki, karnımda kelebekler uçuşurken, patronumun, "İşe kabul edildin," diyen sesi kulaklarımda yeniden ve yeniden çınladı. "Şimdi bana bir kahve getir."
💫