"İşten ayrılamazsın, Çağıl. Eğer bu işten ayrılmak istiyorsan, bana, iş sözleşmesinin fesih bedeli olarak, bir yıl boyunca alacağın toplam maaş miktarının yarısını ödemek zorundasın."
Ellerimdeki titreme, her saniye biraz daha artarken, ayaklarım zemine daha fazla tutunamayacak gibiydi. Çaresizlik, tüm benliğimi esir alırken, gözlerime yerleşen o sınırsız nefreti engelleyemedim.
Ne durumda olduğumu bile bile, bu parayı ona hiçbir şekilde ödeyemeyeceğimden emin bir şekilde, beni açıkça tehdit ediyordu.
Güç almak istercesine, yan tarafımdaki koltuğun baş kısmına tutunduğumda, sonu olmayan bir öfkeyle, "Sen," dedim. Nefesimi toparlayamayarak duraksadım. Ruhumu sömürmüştü sanki. Ruhumdaki canlılığı kurutmuştu. İçime büyük bir nefes çektim. "Sen nasıl bir adamsın?!"
Bağırmama karşılık, elindeki kâğıdı biraz sertçe masaya bırakıp, bana doğru birkaç adım atarak, "Şimdi," dedi. Ondan uzaklaşamadım, geri adım atamadım, öylece duraksadım. "Şimdi patronun kim olduğunu anladın mı, Çağıl?"
Alayla gülümsemesi, içimdeki bir şeyleri fazlasıyla zorlarken, tam dibimde durmasıyla birlikte ciğerlerime dolan kokusu, o an için eziyetten farksızdı. Karşı koyamamaktan korktuğum bir adamın pençeleri arasında hapistim. O adam, beni bırakmamaya niyetliydi.
Ama neden?
Yaptığı hiçbir şeyi anlamlandıramazken, "Ben," dedim zorlukla. Tüm asiliğim, onun tarafından yerle bir edilmişti. "Ben sana böyle bir para ödeyemem."
Hızla başını salladı. "Biliyorum," derken, alay ediyordu sanki. "Ama ben zaten bu parayı bana ödeyememeni istiyorum. Çünkü bu paraya ihtiyacın var." Duraksadı. "Kendi isteğinle kalabilirdin, Çağlayan. Bunu isterdim... Ama bu yaptığıma beni sen zorladın."
Aramızdaki mesafenin yetersizliği, geriye doğru bir adım atmamı zorunlu kılsa da, ona öylece bakmakla yetinebildim. Ondan uzaklaşamıyordum sanki. Aksine, her an ona biraz daha çekiliyordum. Tüm vücudum zangır zangır titrerken, "Senden nefret ediyorum!" demiştim ki, ani bir hamleyle belimden tutup beni kendine çekti.
Aramızdaki mesafe, artık yalnızca bir sıfırdan ibaretken, birbirine temas eden bedenlerimiz, onun için değil ama benim için tam anlamıyla bir tehlike demekti.
Kokusu ciğerlerime dolduğunda fark edip kabullenemediğim gerçeği, tenlerimiz birbirine temas edip bir ateş yandığında, zorunlu bir gönüllükle kabullendim. Onu deli gibi özlemiştim. Dudaklarının tenimde gezinişi, bana her zaman çok güzel hissettirmişti. Sözleriyle beni yüceltişini sevmiştim.
Belki, ona dair her şeyi sevmiştim ama bu, şu an için asla düşünmemem gereken bir şeydi.
Ona yenilmeyecektim.
Onun bakışlarındaki o yoğun ifadeye yenilmeyecektim.
Ellerimi göğsüne yaslayıp onu itmeye çalışırken, sık nefesleri yüzümdeydi. Göğüs kaslarının, avuçlarımın altında kasıldığını hissettim. "Benden nefret etmiyorsun, Çağlayan. Nefret bu değil. Nefret, insanı öfkeden titretir, sense arzudan titriyorsun."
Titrediğim doğruydu. Ayakta durmakta zorlanacak kadar kendimden geçtiğim doğruydu fakat bunun nedenini şu durumda anlamlandıramayacak kadar şuursuzdum.
![](https://img.wattpad.com/cover/278954150-288-k287679.jpg)