''Nereye gidersen git. Ne yaparsan yap. Tam burada, seni bekliyor olacağım. Ne olursa olsun, ya da kalbim ne kadar kırılırsa kırılsın. Tam burada seni bekliyor olacağım.''
Fotoğrafçı, ''Çok güzel, beyefendi. Takım elbise tasarımlarını parmağınızla işaret etmeye devam edin ve diğerleri de bana bakmamaya çalışsın,'' dedi.
Günlerden cumartesiydi ve tüm Elit, Erkekler Odası'nda oturma görevinden azat edilmişti. Chanyeol, kahvaltıda Cadılar Bayramı partisi ile ilgili duyurusunu yapmıştı ve öğleye kadar hizmetçilerimiz kostüm tasarımları üzerinde çalışmaya başlamışlardı ve fotoğrafçılar da tüm gelişmeleri kaydetmek için ortaya çıkmışlardı.
Şimdi de ben Linchen'in çizdiği tasarımlara bakarken doğal görünmeye çalışıyordum ve diğer hizmetçilerim, kumaş parçaları, kutular dolusu payet ve saçmalık derecesinde bol tüyün olduğu masanın başında duruyorlardı.
Biz değişik pozlar verirken kamera da flaşını patlatarak fotoğraflarımızı çekiyordu. Tam bir parça altın renkli kumaşı suratıma doğru tutup poz verecekken, kapıdan içeri bir ziyaretçi girdi.
Chanyeol, açık kapıdan içeri süzülürken ''Günaydın beyler,'' dedi.
Elimde olmadan sırtımı dikleştirdim ve dudaklarımdaki gülümsemenin tüm suratıma yayıldığını hissettim. Fotoğrafçı, Chanyeol'e seslenmeden önce o anı yakalayıverdi.
''Majesteleri, ne büyük bir şeref. Bu genç beyefendi ile poz vermek ister miydiniz?''
''Benim için zevktir.''
Hizmetçilerim geri çekildiler ve Chanyeol eline birkaç çizim alarak, tam arkamda durdu, bir eliyle kağıtları tutarken bir eliyle de belime dokunuyordu. Bu dokunuşunun anlamı büyüktü. Gördün mü, diyordu, yakında tüm dünyanın gözü önünde sana böyle dokunacağım. Hiçbir şey için endişelenmen gerekmiyor.
Birçok fotoğrafımız çekildi ve fotoğrafçı, listesindeki diğer erkeğe yöneldi. Bir ara hizmetçilerimin de kendilerine izin vererek, ortalıktan kaybolduklarını gördüm.
Chanyeol, ''Hizmetçilerin oldukça yetenekliler,'' dedi. ''Bu konseptler harika.''
Chanyeol'e karşı her zaman olduğum gibi davranmaya çalıştım ama artık durum değişmişti, aynı zamanda hem daha iyi hem daha kötü bir hal almıştı. ''Biliyorum. Daha emin ellerde olamazdım herhalde.''
''Aralarında seçim yaptın mı?'' diye sordu, masamdaki kâğıtları karıştırırken.
''Hepimiz şu kuş fikrini çok sevdik. Sanırım kolyeme yapılan bir gönderme.'' Bülbül kolyem, babamın hediyesiydi ve ben kolyemi, sarayda bize sunulan ağır takılara tercih etmiştim.
''Bunu söylemekten nefret ediyorum ama bence Jae-hyun da kuşlarla ilgili bir şey seçmiş. Berbat derecede işine odaklanmış görünüyor,'' dedi.
''Sorun değil,'' diye cevap verirken omuz silktim. ''Tüyler için deliriyor değilim zaten.'' Suratımdaki gülücük dondu. ''Dur bir dakika. Sen Jae-hyun ile mi birlikteydin?''
Başıyla onayladı. ''Sohbet etmek için yapılan kısa bir ziyaretti. Korkarım ki burada da uzun süre duramayacağım. Babam, tüm bunlar için pek hevesli sayılmaz ama Seçim hâlâ devam ettiği için daha fazla kutlama yapmamızı anlayışla karşılıyor. Ve her şeyi hesaba kattığında, bunun aileler ile tanışmak için çok daha iyi bir yol olduğuna katılıyor.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
꧁ELITE꧂
Teen Fiction꧁SELECTİON꧂kitabının devam serisidir. Birinci kitabı okumadan ikinci seriyi anlayamazsınız. "Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum. Jongin'in prens olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi. Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım. Chanye...